|
|
ALİ BAYRAMOĞLU(abayramoglu@sabah.com.tr
)
|
  
Siyasi potpuri
Türkiye tarifi zor ülke. Kültürde, hatta ekonomide dinamik yanları var. Ama siyasi ve entelektüel açıdan "kavrukluğu" neredeyse model haline getiren bir yöne de sahip. AB hattında, bu hattı kuşatan "depolitizasyon" ortamında, ülke kendisiyle didiştikçe bu denklem daha keskin hale geliyor.
Özellikle son yıllarda, bir kişilik yırtılması misali, iki ayrı tarafa giden, iki ayrı yön bu...
Düşünsel dünyamızı, fikir dünyamızı, onlardan hareketle siyasi dünyamızı düşünün...
Yasaklanmak, kısıtlanmak bir yana, düşüncenin kendi dinamiğiyle silindiği bir evreden geçiyoruz. İktidar kavgalarının ilkesizliği bu denli tahrik ettiği; düşüncenin, ahlakın, "siyasi doğrular"ın içini bu denli boşalttığı, ilkeler üzerine bu kadar tahakküm kurduğu pek az dönem olmuştur herhalde...
Örneğin
Ankara'da son günlerde ne yaşanıyor; tam olarak bilen, gerçekçi olarak yansıtan, anlatan, anlatmaya soyunan var mı? Ardı ardına gelen tutuklamalar, saf ve "olması gerektiği "gibi bir "temiz eller operasyonu" mu? Yoksa gücün yerine bir başka gücü koymaya çalışan "çok yönlü bir siyasi hesaplaşma, bir iktidar kavgası" mı? Veya olan bitenin içinde her ikisinden de renkler mi var?
Şüphe yok; en makulu sonuncu şık...
Bir yönüyle rüşvetin, yolsuzlukların üzerine gidiliyor. Ama kullanılan araçlar, bu araçları kullanan ve yönlendiren aktörlerin oluşturduğu havuzun içinde itişen sadece bir iki grup değil. Havuz, siyasi partilerden ekonomik güçlere, asker - sivil dengesinden çıkar gruplarına; herkesi, herşeyi kuşatıyor.
Sonuç ortada:
İlkeler yine çıkarların içinden ürüyor. Sistem, zihniyet ve güç kullanması açısından temizleneyim derken, aslında kendisini tekrar üretiyor. Düzgün ve ödünsüz bir siyasi temizlik gereksinimi tümüyle ortada dururken, "olan bitenin neyi, nereye kadar temizleyeceği, buna karşılık neyi, nasıl kirleteceği" sorusunu sormak kaçınılmaz hale geliyor. Otoriterleşme ile temizlenme el ele dolaşıyor.
Bu ciddi bir sorundur. Bazı muhaliflere, muhalif siyasi partilere şöyle bir bakalım: Siyasi eleştirinin hedefi; ordunun sistem içindeki konumu değil de tek tek generallerse... Yolsuzluk yapanlar değil de, karşıt siyasi partilerin tüm milletvekilleriyse... Bunun anlamı farklı olmaz mı?
Toplumu, ilkeyi, değeri referans almayan "salt savaşa ve iktidar kavgasına" soyunan muhalifliğin, saldırdığı şeye ne kadar benzediği ortada değil midir?
Bugün ahlaki ve etik zaaf siyaseti iktidarıyla, muhalefetiyle kuşatmış durumda. Ne yazık ülke bu zaaf ortamına umut bağlıyor, bu zaaf ortamından çözüm bekliyor.
Oysa etik ve özgür düşünce ile bunlardan beslenen siyaset, bir toplumun can damarıdır. Dengeli ve doğal gelişmenin ana rehberidir. Fikri üretimi, düşünceyi; özgür, rekabetçi, etik duruştan taviz vermeyen tartışma besler.
Özgür ve rekabetçi tartışma ile etik duruş her tür toplumsal mutabakatın alt yapısını oluşturur çünkü. Onlar olmayınca toplumsal mutabakat olmaz. Bu mutabakatın olmadığı diyarlarda ise, demokrasi sadece kendi çıkarlarımız adına kullanacağımız bir silaha dönüşür. Demokratlık bile bir iktidar kavgası aracı haline, çıkar savunmak için edinilmiş geçici bir kimlik haline gelebilir.
Siyaset meraklıları için son söz:
Siyaseti izleyin ve taraf alın; ama unutmayın ki, etik ve ilke, demokrasi ve demokratlık herşeyden önce kendini sorgulama ve mutlak kılmama çabasıdır.
|
 |
Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|