kapat

21.01.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Nokia
TEVFİK YENER(tyener@sabah.com.tr )


Kıskanç kocanın karısı nerede denize girecek?

Hilton'un havuzuna kimler neden gelirdi? Şöhretlerin denizine kimler giderdi?

Ekrem Bora'nın dans ettiği "Adanalı kız" kimdi?

İnce bıyıklı adam "kesinlikle olmaz" diyordu. "Bir motor tutulur ve Hayırsız'da denize girilir." İnce bıyıklı adam, ince vücutlu eşinin mayo ile görülmesine asla izin vermezdi. Sadri Alışık, Çolpan İlhan'ı çok kıskanırdı. Alışık Ailesi, tekne ile denize açılır ve ıssız Hayırsızada kıyılarında yüzerler, güneşlenirlerdi.

1960'lı yılların başındaydık. İstanbul'da yeni plajlar açılmıştı. Hepsinden fiyakalısı Ataköy Plajıydı. Eski Baruthane arazisi üzerine Ataköy adıyla yeni bir kent kurulmuştu.

Ataköy Plajının sarı kumlarına hücum ediliyordu. Plaj Gazinosu ise sosyeteyi ağırlardı. Şimdi o plajın ve gazinonun yerinde Crown Plaza oteli ile Galeria alış veriş merkezi var. Otelin yanında, Ataköy plajından minik bir parça var, mezar taşı gibi...

Binlerce İstanbullu'nun doldurduğu Ataköy, Florya ve Menekşe plajlarının yerinde şimdi kocaman binalar yükselmiş veya et lokantaları ile belediyecilerin iltimaslı yazlıkçıları var. Kumlar bitti, otel-motel kalabalıkları kanalizasyonları zenginleştirdi. Artık o denizlerde çocuk çığlıkları, flört eden gençlerin cilveleri yok.

İstanbul'da bugün yaşayanlar nerede denize giriyor acaba?

AH LEYLA, VAH SAİME...
Peki 1950 ve 60'lı yıllarda kim, nerede "deniz ve güneş" banyosu yapardı. "Göz banyosu"nun en şifalı suları nerelerdeydi?

Şöhretler elbette binlerce kişinin gözü önünde, büyük plajlarda denize girmezdi.

Rahmetli Sadri Alışık, Çolpan'ı ve minik Kerem'i alır Adalar'a yelken açarken; diğerleri de; Tarabya, Moda Plajlarına, Kilyos ve Şile gibi ayak basmamış sahillere kaçardı. Bir de Hilton Havuzbaşı.

Hilton'un müdavimleri arasında Gönül Yazar ile Leyla Sayar da vardı. Leyla Sayar'ın balık eti vücudu bir orduda isyan çıkartacak kadar cinsel çekiliciliğe sahipti doğrusu... Türkiye'nin yeni ağız tadı ketçap ile hamburger, ardından bir meyva kokteyli; doyumsuz Leyla Sayar manzarası... Ah Hilton Havuzbaşı.

Her sahilinden denize girilebilen İstanbul'da Hilton havuzuna dalmak değil de, havuz kenarında sosyetik hava basmaktı amaç...

Havuz sonrası 5 çayında Renzo'nun şarkılarını dinlemek... Bir ara Hilton'da harika Latin orkestrası Lorenzo Gonzales vardı. Kübalı çocuklar 5 çaylarında nefis çalardı.

Latin müziğinin caz ile kucaklaştığı yıllar. Hani; George Shearing'in Latin Escapade ve Stan Kenton'un Cuban Fire albümlerini çıkardıkları dönemler..

Şöhretler; bir de Tarabya Plajı'na giderdi. Oradaki gözdem ise Saime Bekbay idi. Sinemanın ve asıl tiyatronun sarışın güzeli, filmlerinde iç çektiğimiz Amerikalı bombalara benzerdi.

Orhan Günşiray'ın, denizden çıktıktan sonra ıslak saçlarını dakikalarca taradığı, futbolcu İsmail Kurt'un çok sevildiği Tarabya Plajı... Aslında, kıyıdaki bir lokantanın beton tavanıydı, biraz da iskele... Ancak namı büyüktü. Tarabya Plajı'nda göz banyolu güneş, Garaj Restaurantta buz gibi rakının keyfi, uskumrudan kurutulmuş gerçek çiroz ile... Çirozun üstündeki dereotunun bile kokusu başkaydı.

Şile ile Kilyos da, şöhretlerin gözden uzak deniz keyfi yaptıkları yerlerdi. Uzun bir yolculuktu oralara gitmek. Köprü yok, arabalı vapur ile Harem veya Kadıköy'e geçilecek. Sonra; yılankavi dar yollardan ve tarlalar arasında saatler süren oto yolculuğu. Nihayet Kilyos veya Şile...

MAYOLAR KAÇ PARÇA?
Oralara yirmibeş yılı aşan zamandır gitmiyorum.

Bir zamanlar her metrekaresini bildiğim Şile ve çevre ormanları duydum ki yokedilmiş. Oraları görmek istemiyorum. Kahrolmamak için...

O güzelim ormanların yerini almış binaları görürsem; önce izin verenlere, sonra yapanlara küfür edeceğim... Ama ne fayda, sadece ağzım kirlenecek. Tüh hepsine...

Domuz avına giderdim; Şile, Polonez, Kandıra... Av tövbekarıyım çok şükür şimdi... Ne güzeldi oralar. Tertemiz dereler, Riva'nın zıplayan balıkları, geniş çam ormanları, çalılıklar...

İşte o zamanlar yokedilmemiş tabiatın arasında geçerdi şöhretlerimiz ve Şile'ye varırlardı. O zamanki Değirmen Oteli ile Şileli İsmet Ay'ın konukseverliği ne tatlıydı. Ünlülerin çoğunu İsmet Ay taşırdı Şile'ye... Bakir sahilleri, gül yüzlü balıkçıları ile Şile...

Lale Oraloğlu, Nilüfer Aydan, Nurhan Nur gibi şöhretler tek parça mayoları ile (bikini mümkün mü) Şile, Kilyos sahillerini süslerdi.

***

Hilton keyifliydi ama, bir de Ortaköy sahilleri vardı, önce Lido, sonradan Batanay Restaurant gibi şöhretlerin gittiği havuz ve eğlence yerleri.

Ekrem Bora'yı görürdünüz orada, yanındaki güzele "Adanalı tanınmış bir ailenin kızı" derlerdi ki, sonradan eşi Gül Bora olacaktı.

Ekrem'le müşterek arkadaşımız Akın Erkan onları yalnız bırakmazdı. Akın'ın uzatmalı aşkı bir büyük şöhret vardı hep yanında. (Şimdi adını açıklamak yakışmaz).

Hülya ile Selim yeni evlilerdi. Batanay'a gelirdi onlar da... Hülya o yıllar çocuk sayılacak yaştaydı. Selim de bebek yüzlüdür zaten.. İki liseli aşık gibi otururlardı. Onların yanında Kuaför Demir ağabeyleri olurdu çoğunlukla... Rahmetli Demir ağabey. Gazeteme çizdiğim Kuaför Kemir karikatüründen ne alınmıştı.

O sıralar sevgililerinden ayrılan Nilüfer Aydan, Sevda Ferdağ ve Leyla Sayar da uğrardı Batanay'a... Çapkınları, ciğere bakan kedilere çevirirlerdi.

O gecelerde Ekrem Bora, Gül'ü ile dansedip sıcak hayallere dalarken, Süleyman Demirel adındaki genç adam da, İsmet İnönü ile kurtların dansını yapıyordu. Nazmiye hanımla bir şeylerin düşünü görüyor, heyecanlanıyorlardı. Yıl 1965 idi ve seçimler gelip çatmıştı. Hülya Koçyiğit'in Selim'i Fenerbahçe'nin şampiyonluk kupasını alırken, İkinci Muhteşem Süleyman "başbakanlık tahtına" oturmuştu. Kır atına binmiş, 35 yıl sürecek yolculuğa çıkmıştı. Güneşli, fırtınalı, sağnaklı, tipili uzun yıllar... Kır atı ile ne derelerden geçecekti...

"Kır atı suya götürürsünüz, ama suyu onun sırtında geçmeye kalkarsanız sizin payınıza da bir şeyler düşer, paçalarınız mutlaka ıslanır."

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır