kapat

21.01.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Nokia
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Sahilde bekleyen sevgili..

Genç adam ellerinde bir buket çiçek, sahile koşarak geldi... Gözleri şöyle bir sahilde gezindi, aradığını göremeyince ilk gördüğü banka oturup sevdiğini beklemeye başladı. Ellerinde yine her zamanki çiçeklerden vardı.

Sevgilisinin en sevdiği çiçekler bunlardı. Kırmızı, kıpkırmızı, kan kırmızısı güller... Sanki dalından yeni koparılmış gibi tazeydiler, buram buram kokuyorlardı, sevgi kokuyor, aşk kokuyor en önemlisi de özlem ve hasret kokuyordu güller....

Hepsinin üzerinde damlalar vardı. Sanki ağlıyor gibiydiler. Genç adam güllere baktı, sanki onlarla konuşuyormuş gibi, "Neden ağlıyorsunuz, bakın ben ne kadar mutluyum" dedi. Az sonra sevdiğini göreceği için kalbi yine deli gibi atmaya başlamıştı. Ne zaman onu düşünse, onunla buluşacağını hayal etse kalbi yine böyle yerinden çıkacakmış gibi oluyordu. Senelerdir birbirlerini sevmelerine rağmen ikisi de sevgisinden hiçbirşey kaybetmemişti. Onları hiçbir şey ayıramazdı... Ne hasret, ne ayrılık, ne de ölüm...

Genç adam telaşla saatine baktı. Sevdiği yine geç kalmıştı, 1 dakika geç kalmıştı. Üstelik o, sevdiğini bekletmemek için dakikalarca önce koşarak geliyor, onu beklemeyi bile seviyordu. Oysa o her zaman bunu yapıyordu. Hep kendisini bekletiyordu. Herkesin bir kusuru olurmuş diye düşündü... Ve gözlerini önündeki uçsuz bucaksız denize dikti. Denizin sonu yok gibiydi, tıpkı sevdiği kıza olan aşkı gibi denizinde sonu yoktu. Sonsuzluğa uzanıyordu....

Aslında bugün onlar için çok özel bir gündü. Kendi aralarında sözleneceklerdi. Delikanlı önce bunu sevdiğine açmış, sonra da gidip iki yüzük almıştı. Bu kadar önemli bir günde hiç değilse bekletmemeliydi... Ama alışmıştı artık beklemeye.. "Zararı yok biraz daha beklerim" diye düşündü. Güllerin yaprakları nedense hala yaşlı idi. Bir türlü anlamıyordu onları. Herşey bu kadar güzelken neden ağlıyorlardı ki?... İşte az sonra sevdiği gelecekti. Sarılacak, kucaklaşacaklardı... Sonra söz yüzüklerini takıp, evliliğe ilk adımlarını atacaklardı. Genç adam öyle heyecanlıydı ki sevdiğine kavuşmak için can atıyordu.... Martılara baktı, birbirleriyle oynaşıp, uçuşan martılara... Ne kadar güzel dansediyorlardı havada... Tekrar saatine baktı genç adam. Endişelenmeye başlamıştı. Sevgilisi yine geç kalmıştı, hem de çok... Bu kadar geç kalmaması gerekiyordu. İşte hergün burada buluşmak için sözleşmiyorlar mıydı?... Her gün sahilde, martılara bakarak, denizin onlara anlattığı masalları dinleyerek birbirlerine sarılıp hasret gidereceklerine söz vermiyorlar mıydı?... O zaman neden gelmemişti yine??.... Aklına kötü düşünceler gelmeye başladı. Hayır... Hayır...olamazdı. Sevdiğine birşey olamazdı. Onsuz hayat yaşanmazdı ki... O ölse bile devamlı benimle yaşar diye düşündü genç adam.

Gözlerini yere indirdi. Gözyaşlarını kimsenin görmesini istemiyordu. Zaten nedense etrafındaki insanlar ona sanki kaçık gibi bakıyorlardı. Rahatsız olmaya başladı bakışlardan. Artık bıkmıştı... Yine sevgilisi geldi aklına... Neden gelmedi acaba diye düşünmeye başladı. Gözlerini kapattı.

"7 sene oldu" dedi. 7 senedir hergün bu sahildeydi, sevdiğini bekliyordu. Daha fazla dayanamadı. Kalbi parçalanacak gibi oluyordu. Gözlerinden bir damla daha yaş güllerin üzerine damladı... "Yine gelmeyecek galiba, en iyisi ben ona gideyim" diye mırıldandı... Hiç olmazsa gülleri her zamanki gibi başucuna koyardı..

Genç adam ayağa kalktı. Sevdiğiyle buluşmak üzere, yeşil tepenin ardındaki kabristana doğru yürümeye başladı..

***

Hüzünlü bir aşk öyküsü.. Ama çok güzeldi.. Koray Kalay bana yollamış.. Teşekkürlerimle size naklettim..

EĞER
..dünyanın herhangi bir köşesindeki bir sorunu çözmeniz mümkün olsaydı, neyi çözerdiniz?..

..bir arkadaşınızın size yapabileceği en kötü şeyi tarif etmeniz istense, ne anlatırdınız?..

..size bir tv yarışmasının yarışmacısı olma hakkı verilse, hangisini seçerdiniz?.

Hakan&Utku'dan tatil keyfi...

İşte şöyle bi "Şey!.."Amerika'da bir bilim adamı bir "Şey" icat etti. Ne olduğunu hala bilen yok. Ama görenler bunun insanlık için inanılmaz bir buluş olduğunu söylüyorlar. Bizim bu mucit arkadaştan bir ricamız olacak. Hazır ayaktayken şu aşağıdaki "Şey"lerden bir kaçını icat edip bize gönderse de milletçe bayram etsek.

***

-Gereksiz yere kullanıldığında beyne elektrik şoku veren cep telefonu: Kapının zilini çalmak yerine, karısını cep telefonundan arayıp "Hanım ben geldim kapıyı aç" diyen bizim gibi bir milleti ancak böyle bir telefon adam eder.

-Merkezi sistemli gebelik testi: Bir diğer adı GSS (Gebe Seçme Sınavı) Hızlı nüfus artışının kontrol altına alınması gebelik testlerinin bir an önce merkezi sisteme bağlanmasıyla mümkün.

-Banu Alkan'ı göstermeyen, İsa Mesih çıktığı zaman görüntüsü karlanan TV: Fazla lafa ne hacet! Olsa da huzur içinde seyretsek.

-Çıplak gösteren gözlük: Gerektiğinde "kral çıplak" diyebilmeniz için acilen lazım.

-İkinci bahar makinesi:Bağımlılık yaratıp biten dizinin devamını gösteren makine. Bu da fena halde acil.

-5 senede kendi kendini imha eden anayasa: "Bu anayasa bize dar geliyor, değiştirelim" tartışmalarına kesin çözüm.

-Mafyatik diş fırçası: Şantajla diş kirası istiyor, kullanana "dişlerine niye doğru dürüst bakmıyon lan dürzü" diye fırça atıyor, diş macununu ortasından sıkana o da "sıkıyor"

-Kriz Oturma Odası: Krizde yaşayan, krizle beslenen memleketimize gariban bir kriz masası yeter mi?

-Milli zaferden sonra havaya sıkılırken tutukluk yapan pompolı tüfek: Ya bu tüfek bulunacak ya da Galatasaray'a Avrupa kupalarına katılma yasağı getirilecek.

-Operasyon isimleri sözlüğü: Hergün yeni bir operasyon olursa buna isim mi dayanır?! Bizondu, bufoloydu, kasırgaydı, 1. perdeydi derken konacak isim kalmadı. Bu sözlük bir bulunursa yetkililer derin bir ohh çekecek.

-En Aynası: Boy aynası oluyor da En aynası niye olmasın? Kilo problemleri olanlar için harika bir buluş.

-Eleman-Kovar Tableti: Ekonominin durumu malum. İşten çıkarmalar gırla gidiyor. Patronlar bu buluşla yorulmayacak, ezilip büzülmeyecek. Bu tabletlerle elemanlar kendi kendilerine işten çıkacaklar.

-Cepli kefen: Kefenin cebi yok teranesine son verecek bir buluş. Hem cep telefonsuz öte tarafa gidecek halimiz yok ya...

-Veto alarmlı kanun hükmünde kararname: Cumhurbaşkanının veto edeceğini anında anlayıp hükümete sinyal çakan çok özel bir kararname.

-Makro-dalga fırın: "Mikro dalga Türk erkeğini bozar, bunalıma sokar, gerekirse cinayet bile işlettirir. Önemli olanın işlevi, anladık da bir yere kadar" diyen delikanlılar için faydalı bir eser.

-Kendinden basılı düğme: "Düğmeye kim bastı" tartışmlalarına en etkili çözüm Her devlet kademesinin ihtiyacı.

hakanutku@hotmail.com

Pazar Neşesi
Bu haftaki Pazar neşemizi Takvim Gazetesinden aldım.. Sadece bu ülkenin değil, dünyanın en önemli ve değerli estetik uzmanlarından Dr. Onur Erol'un yıllık, çalışma arkadaşları ve yakın dostları davetinde Ajda Pekkan da varmış.. Doktorun önde gelen müşterilerinden.. Haber geceyi anlatıyor. Yanında bir çerçeve içinde de bu fıkra var..

Fıkra bu ya Ajda Pekkan (Allah gecinden versin) ölmüş. Öbür dünyanın kapısında kendisini karşılayan melekler Ajda Hanım'ı doğruca cehennemin kapısına götürmüşler. Açmışlar defteri

Aramışlar taramışlar ama Ajda Pekkan ismine rastlayamamışlar. "Ajda Hanım Cennetlik herhalde" diyerek soluğu cennetin kapısında almışlar. Açmışlar koca defteri, isimleri kontrol etmişler ama yine Ajda Pekkan'ın ismine rastlayamamışlar. Ne yapacaklarını kara kara düşünürken akıllarına Ajda Pekkan'ı Tanrı'nın huzuruna çıkarmak gelmiş.

Ajda Hanım sağ kolunda bir melek sol kolunda bir melek doğruca Tanrı'nın huzuruna çıkmış. Meleklerden bir tanesi, "Tanrım Ajda öldü. Fakat biz ne cehennimin ne de cennetin giriş kapısında ismine rastlayamadık" deyince Tanrı gürlemiş..

"Tabii rastlayamazsınız. Onu ben yaratmadım ki.."

İyi Düşünün...

Bu yılınızı iyi geçirdiniz mi? Sağlıklı olduğunuz için hiç sevindiniz mi?

Bu yıl hiç gün ışığı ile uyandınız mı?

Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz?

Bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız?

Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız?

Bu yıl yeni doğmuş bir bebek parmağınızı sıkıca tuttu mu hiç?

Ve siz onu hiç kokladınız mı?

Yaz gecelerinde ne çok yıldız olduğuna hiç şaşırdınız mı?

Kendinize bu yıl kaç oyuncak aldınız?

Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz?

Yaşlı bir ağaca sarıldınız mı bu yıl ?

Çimlere uzandığınız oldu mu?

Çocuklugunuzdan kalan bir şarkıyı söylediniz mi hiç?

Hiç taş kaydırdınız mı bu yıl?

Kaç kez kuşlara yem attınız?

Bir çiçeği dalındayken kokladınız mı?

Bu yıl kaç kez gökkuşağı gördünüz?

Ya da hediye alan bir çocuğun gözlerindeki ışığı?

Kaç kez mektup aldınız bu yıl?

Eski bir dostunuzu aradınız mı hiç?

Kimseyle barıştınız mı bu yıl?

Aslında mutlu olduğunuzu kaç kez farkettiniz bu yıl?

İyi bir yılın, bunlar gibi birçok "küçük şeye" bağlı olduğunu hiç düşündünüz mü bu yıl?

Yayılın çimenlerin üzerine...

Acele edin...

Er veya geç..

Çimenler yayılacak üzerinize..

***

Jaques Prevert, sevgili kuzenim Ahmet Taner Kışlalı'nın en sevdiği ozandı..

Okur, R. Gürbüz'ün yolladığı bu Prevert dizelerini köşeme alırken, Ahmet'i de anmak istedim, birden..

SEVDİĞİM LAFLAR
Genç olmak, hergün düzelen bir hatadır.

İsveç Atasözü

BİZİM DUVAR
İnöne Stadı'nın altında McDonald's açıldı. Keşke İtalyan lokantası açılsaydı.

Scala belki orda istediklerini yaptırtırdı.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır