kapat

21.01.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Superkupon
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Nokia
ÇETİN ALTAN(caltan@sabah.com.tr )


"Güleriz ağlanacak halimize" fıkraları...

Yalan, talan, rüşvet, yolsuzluk, hapazlama; her gün biraz daha 'dağ gibi dalgalarla' büyüyüp gidiyor gazete manşetleriyle Ajans haberlerinde.

Necati Doğru, şimdi bunlara, askeri kanattaki bazı parasal gariplikleri de eklemeye başladı..

Yan yollardan içerde sağlanmış avantalar; nefes nefese beklenen dış borç yardımlarının tüm toplamından da, katbekat daha fazla...

Vaktiyle "sol yayın" diye; Lenin ihtilali sırasında Rusya'dan Fransa'ya kaçmış bir ailenin çocuğu olan, ünlü yazar Henri Troyat'nın "Dostoyevski" adlı incelemesini bile toplatmış olan çevreler; uzaya doğru katlanarak büyüyen rezilliklere şaşırmış gözlerle bakarak:

- Allah Allah, diyorlar; meğer neler oluyormuş da, haberimiz yok..

Biliyorsunuz Nasreddin Hoca bir gün hamamda altın bir divit çalmış.

Divitin çalındığı anlaşılınca, tellaklar herkesin peştemalı içine dahi bakmaya başlamışlar..

Hoca yakalanacağını anlayınca, diviti kıçına sokmuş...

Ama yine de yakalanmış...

Ve iki elini açarak, şaşkın şaşkın söylenmeye başlamış:

- Allah Allah, bunu da kim sokmuş oraya...

Yazar çizer düşmanlığını, yeri göğü inleten hamaset nutuklarıyla sürdürüp götürenlerin kulakları çınlasın..

Patla! Patladın mı! Patlamadın ya!

Patlatırım ha!

Patlama ve patlatma edebiyatı alabildiğine yaygındır bizde...

Yok nüfus patlaması, yok trafik kazalarında patlama, yok göç patlaması...

Bu patlamalara sık sık tabancalar, tüfekler, dinamit lokumları, saatli bombalar falan da katılır...

Ne var ki, patlama zinciri bu kadar uzadı mı; sonunda sıra mutlaka "kabağa kadar" geliyor..

Nasıl ki şimdi de, görüyorsunuz, kabaklar patlamaya başladı...

Hem de kimlerin ve kimlerin başına...

Bektaşiye sormuşlar: - Baba erenler, siyasetçilerle üst düzey bürokratlar her istediklerini yapabilirler mi?

Bektaşi:

- Onlar, demiş, dağlardan inen seller gibidirler; karşılarına daha güçlü bir bent, yani gerçek bir muhalefet çıkıncaya dek; önlerine gelen her şeyi siler süpürürler..

- Peki, sular seller gibi taşa kabara her alanı kaplamış olan talanı, yalanı, rüşveti, yolsuzluğu, hapazlamacılığı; şimdiye dek neden hiç bir muhalefet durdurmadı?

- Yüksek dağ tepelerinden kopan seller, önlerine kattıkları saman çöplerinin muhalefetine boyun mu eğer Allah aşkına?

- Doğrusu şaşırıyor insan buralarda neyi tutacağını; bir yanda seller, bir yanda saman çöpleri... Baba erenler, lütfen söyler misin, neyi tutalım biz?

Bektaşi kıs kıs gülmüş:

- Yükselmek istiyorsan, ağzındaki dilini; semirmek istiyorsan, politikacının kelini; zengin olmak istiyorsan karnındaki yelini; kahrolmak istiyorsan kadının güzelini; harcanmak istiyorsan sünepenin elini tutacaksın, demiş.

Türkiye'ye gelmiş bir kaç yabancı iş adamı, bir türlü sonuç alamamaktan ve her şeyin savsaklandığından yakınıyordu.

Buraları öteden beri tanıyan bir dostları:

- Bakın, dedi, ben size Türkiye'nin bir özelliğini anlatayım. Türkiye'de işler tıpkı fillerin sevişmesine benzer. Bir kez "muameleler" daima en üst düzeyde olur. İkincisi, çok gürültülü olur. Üçüncüsü, kazara bir başarı sağlanırsa, sonucu ancak iki yıl sonra belli olur.

Bu da bir Amerikan bulmacası: - Çöl ortasına düşmüş bir keçi ne yapar? - Meler...

- Hayır.

- Su ister...

- Hayır.

- Peki ne yapar?

- Gölge yapar.

Tıpkı "önce vatan, yahut demokrasi" diye ortaya çıkmış, hapazlamacılar gibi...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır