kapat

15.01.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Nokia
CAN DÜNDAR(cdundar@sabah.com.tr )


Nazım 99 yaşında

"Karamazov Kardeşler"in İvan'ı "İnsanın en zor sevdiği, en yakınındakidir" der.

Uzakta, görmediğiniz kişilere karşı sevimli olmak, her an kişisel ilişki içinde olduğunuz birine sevimli görünmekten daha kolaydır çünkü...

Bunu en iyi bilenlerden biri, İvan'a bu sözleri söyleten Dostoyevski'dir. Dünyanın taptığı yazarın kahrını en çok çeken, karısı olmuştur çünkü... Geçen yaz E.H. Carr'ın "Dostoyevski" biyografisini (İletişim, 2000) okurken karşılaşmıştım bu gerçekle...

Bu bayram, kaç zamandır hayalini kurduğum boş vakti yakalayıp Memet Fuat'ın "Nazım Hikmet'ine (Adam, 2000) gömülünce aynı özelliği Nazım'da keşfettim.

Herkesin sevgilisi olan adam, kendi sevgililerinin en büyük ıstırap kaynağıydı.

***

Doğrusu Memet Fuat'tan bir "oğul kitabı" bekliyordum.

700 sayfalık bu dev biyografinin, bir şairin hayat hikayesiden çok, Varna kıyılarından "Memet... işitiyor musun oğlum" diye özlemle haykıran bir babaya, oğlunun karşı kıyıdan seslenişi olacağını sanıyordum.

Yanılmışım.

Bölümsüz, kısımsız, fasılasız, soluk soluğa yazılmış, soluk soluğa okunan bu biyografide Memet Fuat "20 yıl baba-oğul gibi yaşadığı" Nazım Hikmet'i, hiç "Babam" diye anmadan, saygılı bir mesafeyi hep koruyarak, satır aralarına sıkışmış bir hayranlıkla sergiliyor. Kendisindense "Yıllar sonra bir yazar olup 'Memet Fuat' kalem adını kullanan Mehmet" diye söz ediyor.

Sonra da sayfalar boyunca Nazım'ı, işgale karşı Anadolu savaşının yanında saf tutmasını, devrim coşkusu içinde Kuvayi Milliye'nin davetiyle Ankara'ya gelip görev istemesini, Meclis'te Mustafa Kemal'le tanışmasını ("Yüreğim çarpıyordu. Sert bir mavilik gördüm. Sonra bir altın sarısı, sonra ak eller, kadın ellerine benzeyen biçimli güzel ellerini gördüm", Mustafa Kemal'in "Gayeli şiirler yazınız" öğüdünü ve onun hayatı boyunca "gayesi" uğruna yazdığı şiirleri, sanatını ve mücadelesini anlatıyor.

***

Kitabın en ilginç bölümü kuşkusuz, Nazım-Piraye ilişkisinin anlatıldığı bölüm...

Memet Fuat, üvey babası Nazım'ın annesi Piraye'ye yazdığı mektupları daha önce yayınlamıştı. (Adam, 1998). Bu kez, o mektupların ardındaki öyküleri gün ışığına çıkarıyor.

Nazım'ın cezaevindeyken eşi Piraye'yi dayısının kızı Münevver'le aldatarak boşanmak istemesiyle başlayan olaylar, kitabın 100 sayfayı aşkın bir bölüünü işgal ediyor. İşte o öyküde "bütün dünyanın taptığı adamın ihanetine uğramış kadın"ın acısı var; tabii ona bu acıyı çektiren adamın pişmanlığı da...

Bu serüveni aktaran, ilk gençliğinde o serüvenin en yakın tanığı olduğunu zerrece hissettirmeden büyük bir yansızlıkla yazıyor yaşananları: Nazım'ın gönül serüvenlerini, sonraki pişmanlıklarını, annesinin affetmeme kararlılığını, kendisinin arabuluculuğunu ve dünyanın en güzel aşk şiirlerinin bu süreçte nasıl yazıldığını...

Ve yazar, bugün, babasının öldüğü yaşı aşmış olmanın olgunluğuyla belki, Nazım'ın çokeşliliğini, şiirlerinin ilhamı olduğu kadar acılarının da kaynağı olan bir özelliğiyle, "iyiliği"yle açıklıyor:

"Birlikte olduğu her kadın, onun en çok kendisini sevdiğine inanırdı. 'Yalnız seni sevdim' diyemeyeceği için 'En çok seni sevdim' diyordu anlaşılan. Kadınlara böyle beyaz yalanları büyük rahatlıkla söylerdi. Bunu bir incelik, bir gönül alma olarak görüyordu. Kendisine mutluluk yaşatmak isteyen bir kadına erkeğin direnmesi çok aşağılayıcı bir şeydi. İyi bir insan kesinlikle yapmazdı bunu..."

***

Nazım bir mektubunda diyor ki:

"Ben istediğim kadar seni inkara kalkışayım, sen istediğin kadar beni inkara kalkış, (..) bir şey var ki onu değiştiremeyiz: Türk dili konuşulduğu (sürece) sana yazdığım şiirler okunacak."

Bugün, yazılışlarından yarım asır sonra, kimbilir kaç dilde hâlâ sevdalılar o şiirlerle ilanı aşk ediyordur birbirine...

1938'de tutuklanmasından 1963'teki ölümüne dek hiçbir Türkçe kitabının kapağında kendi adını göremeyen şair, gelecek 15 Ocak'ta, 100. yaşgününde bütün dünyada büyük kutlamalarla anılacak.

Ve bizler, ilk gençliğinde onun şiirlerini gizli saklı okuyup onunla şiiri, aşkı ve kavgayı sevenler, onunla aynı dili, aynı memleketi, aynı asrı paylaşmış olmanın haklı gururunu yaşayacağız.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır