Sivri sineklerle elbette mücadele şart. Ama bilmeli ki bu kadarı yetmiyor. Kesin çare, bataklığı kurutmaktır.
Türkiye'de zenginliğin kaynağı devlettir.
Zengin olmanın yolu devletle iş yapmaktır.
Paraya tapan bir toplum haline gelmek, bize şaibeli yeni zenginler kazandırmakla kalmadı, ahlâkı da iflâs ettirdi.
"Paran kadar konuş.."
"Bal tutan parmak yalar.."
"Benim memurum işini bilir.."
Bu sözler, siyaseti de yozlaştıran yeni kültürümüzün felsefesini açıklayan iğrençliklerdir.
Devlet bankalarını paylaşmanın koalisyon pazarlıklarında en zor ve belirleyici mesele olması sebepsiz değil.. KİT'lerin özelleştirilmesi önündeki büyük engel de bu..
Şimdi, ülkeyi batağa sürükleyen zihniyetten çare beklemenin zavallılığını yaşıyoruz..
Yok dokunulmazlıklar daraltılacakmış, yok memurların mal beyanları şeffaf hale getirilecekmiş.. Yetmez..
Hastalığımız, siyasetin kendini yenileyememesidir. Başarısızları, şaibelileri, suçluları tasfiye edemiyoruz.
Türkiye'de güç paradır.. Para da musluğun başına oturmakla kazanılıyor.
Ne yazık ki o makamlara gelmenin yolu tahsil, terbiye, yetenek değil, yine para..
"Milletvekili listelerini partilerde dar bir kadro yapıyor. Listeyi denetlemek, ya doğrudan para vermek veya delegeleri satın almak demek. Ne kadar paranız varsa partide o kadar güçlü oluyorsunuz. Ne kadar güçlüyseniz o kadar mevki sahibi oluyorsunuz. Ne kadar mevki sahibiyseniz o kadar yolsuzluk yapabiliyorsunuz.."
2. Dar bölgede iki turlu seçim sistemine geçilerek, lideri değil, doğrudan doğruya seçmenini patron sayan milletvekilleri Meclis'e girecek..
Sorumlusu oldukları bataklığın vebalinden kurtulmak istiyorlarsa, liderler asıl bu iki şartı gerçekleştirmenin çaresini bulmalıdır.
Seçim kapıyı çaldığında böyle köklü reformlar olmuyor. Zamanı şimdi..
Aynı konuda ANAP'ın da bir Anayasa değişikliği önerme hazırlığı bulunuyor.
Ama Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk "olmaz" dedi üç gün önce, af yetkisinin, rejim aleyhine işlenen suçları da içine alacak şekilde genişlemesini istedi.
Ve aynı gün Konya'da ilâhi uyarı gibi bir olay yaşandı:
Aftan çıkan Ünal Özdemir, dalaştığı masum bir adamı öldürdü, kardeşini ağır yaraladı. Sonra hızını alamayıp eşini, kayınpederini ve gelinlerini koma halinde hastanelik etti.
Gelen son haber, "af kurbanı" katilin kaçarken bir kamyon altında kalıp öldüğünü bildiriyordu.
Adalet Bakanı Türk acaba şimdi, işinin af değil, ceza adaletini savunmak olduğunu, af merhametine asıl kendisinin muhtaç hale düştüğünü gördü mü? Şüphe ediyorum..
Çünkü bizim bakanlar, bakıyorlar ama görmüyorlar!