kapat

15.01.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Rolleri ne zaman değiştik
Bundan birkaç yıl öncesine kadar annem ve babam benim için endişelenir, başıma bir şey gelecek diye korkarlardı. Son birkaç yıldır sanki rolleri değiştik. Artık ben onları merak ediyor, onlara bir şey olacak korkusunu yaşıyorum.

Sanki onlar benim çocuklarımmış gibi davranmaya başladım. Peki ne zaman değiştik biz rolleri? Her çocuk anne babasını kaybetme korkusu duyarmış. Bu korku, eskiye göre yaşı ilerlemiş, gönümüz için normal anne olma yaşı olarak kabul edilen 30'lu yaşlardaki ebeveynlerin çocuklarında daha bir yoğun olurmuş. Bunu ben değil, psikologlar, pedagoglar söylüyor.

Ancak bu duyguyu son derece yoğun yaşayan biri olarak bu tezi kesinlikle doğru kabul ediyorum.

Çocuklar, galiba kendilerini erişkin gibi hissetmeye başladıkları zaman roller değişmeye, endişe, merak gibi duyguları hissetmeye başlıyorlar. Ya da hep hissettikleri bu duyguları kendi içlerinde tanımlamaya ve tanımladıkları bu duyguları ifade etmeye başlıyorlar.

Şimdilerde endişe ve merakımı çok fazla onlara yansıttığım için olsa gerek annem ve babam, çok baskıcı, çok meraklı bir anne olacağım konusunda bana takılıyorlar. Gerçi onlarla bu kadar ilgili olmam hoşlarına gidiyor, bunu hissediyorum. Ama bazen onları sıktığımın da farkındayım. Tıpkı ilk gençlik çağımda onların bu davranışlarını benim anlayamadığım gibi, şimdi onlar beni anlayamıyorlar. Bu bizim toplumumuza has bir özellik galiba...

Geçenlerde televizyonda yayınlanan "Yengeç Sepeti" isimli filmde de aynı tema vardı. Çocuklar, yaşı ilerleyen anne babayı korumak, onların üzülmesini engellemek için kendi hayatlarındaki çalkantılarını onlara yansıtmamaya, ellerinden geldiğince onları mutlu etmeye çalışıyorlardı.

Çoğu zaman onları üzmemek için hayatımızın can sıkıcı yanlarını onlara yansıtmamaya çalışıyoruz. Bunu ne kadar başarıyoruz o tartışılır ama en azından deniyoruz. Peki bu ne kadar doğru? Bu korumacı tutumumuz onların kendilerini işe yaramaz gibi hissetmelerine neden olmuyor mu?

Çünkü aslında gizlemeye çalıştığımız her sıkıntıyı anında hissettiklerini en azından ben kendi anne babamda fark ediyorum. Anne, babalık gibi evlat olma da özel bir şey. Herkesin bu duyguyu da hakkıyla yaşaması gerektiğine inanıyorum.

HANGİSİ DOĞRU?
Avrupa'da ve Amerika'da çocuklar 18 yaşına gelince kendi ayakları üstünde durmayı öğrensin diye, aileler maddi, çoğu zaman da manevi tüm desteklerini onların üzerinden çekiyorlar. Bu tek başına var olabilmenin bir anahtarı olarak kabul ediliyor. Bizde ise bu destek anne babaların hayatları boyunca boyunlarının borcu olarak kabul ediliyor.

Bana göre her ikisi de yanlış. Anne babanın her zaman arkanda olduğunu bilerek yaşamanın güveni çok özel ve çok güzel. İnsanın kendi daha güçlü hissetmesini sağlıyor.

Ancak bu derece bağlı olmak bazen "sevgi" adına, "iyiliğini düşünme" adına birbininin hayatına müdehale etmesine yol açıyor. Daha da önemlisi bu mutsuzluk sebebi de olabiliyor.

Birbirlerini sevmelerine rağmen anne baba yüzünden boşanan çiftlerin sayısının bir hayli fazla olmasının nedeni de bu... En doğrusu gerek anne babanın, gerekse çocuğun belli bir yaştan sonra sorumluluğunu bilmesi, "korumacılık" adı altında birbirinin hayatına müdehale etmemesi galiba. Çocuk yetiştirme konusunda olduğu gibi, evlat olma konusunda da uzmanlardan yardım en azından feyz almanın faydası var..


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır