Türkiye'nin tepesindeki, "seçilmişler'le atanmışlar" arasında bitip tükenmeyen bir bilek güreşi var; gerçek egemenliğin kimde olduğu üstüne...
Ankara'daki bilek güreşi süre dursun; gerçek egemenliğin kimde olduğu açık seçik ortaya çıkmadığı için; Türkiye'nin rezalet bir fiyaskoyla 20. Yüzyıl'ı da ıskalamış olmasının baş sorumlusu, bir türlü tam olarak saptanamıyor.
Yukarı çıkmak için binilen asansör; "şöyle yükseliyoruz, böyle yükseliyoruz" nutuklarıyla, öylesine aşağı doğru kayıp dibe vurmuş ki; şimdi herkes biribirine soruyor:
- Düğmeye kim bastı?
Ve polemikler devam edip gidiyor:
- Kim bastı ulan bu düğmeye?
- Amerika'daki amcam bastı..
- Yok ulan, Bütçe'den Adalet Bakanlığına sadece binde 7'lik bir pay ayıran bastı..
- 370 bin resmi lojman yapanlar bastı...
- Babam bastı...
- Dedem bastı...
Ve Ankara'da devam ediyor bilek güreşine:
- Bu ülkenin gerçek egemeni kim; sen mi, ben mi?
Rumeli folklorunda "Deli Dılaca" diye, mizahi-absürd masallar kahramanı, kafadan çatlak genç bir kız vardır.
Bir gün görücüler gelir Deli Dılaca'yı istemek için çatlak kızın evine. Kapıyı Deli Dılaca açar.
- Kızım annen evde mi?
- Evde değil. Yan komşuya kavgaya gitti... Şimdi dövüşüyorlar saç saça, baş başa...
- Neden dövüşüyorlar ki öyle?
- Yan komşu kuyularının içine yestehlediğimi söylüyor. Annem de, "içine yestehlemedi, kıyısına yestehledi; sonra ayağıyla itti içine" diyor. O yüzden dövüşüyorlar...
Doktor kendisine gelen hastayı muayene ettikten sonra: - Önce, demiş, sigarayı bırakın.
- Ben sigara içmem ki doktor...
- Öyleyse içkiyi bırakın.
- Ben içki de içmem...
- Kahveyi bırakın.
- Ağzıma koymam kahveyi de...
Doktor:
- Hım, demiş, şayet vazgeçebileceğiniz bir şey yoksa, ben sizi kurtaramam...
Sanırız Avrupa Birliği ile global sermaye de aynı şeyi söylüyor Ankara'ya:
- Vazgeçebileceğiniz bir şey yoksa, boşuna çalmayın kapımızı...
Bektaşiye sormuşlar: - Düğmeye kim bastı? Bektaşi babası:
- Biliyorum ama söylemem, demiş. Bulan bulsun düğmeye kimin bastığını...
- Peki eliyle mi bastı, ayağıyla mı bastı?
Baba erenler, sakalını sıvazlayarak gülümsemiş:
- Bana sorarsanız, demiş; atak davranıp Çevik Bir Paşa'ya benzeyeyim derken yan bastı...
Ankara'daki üst düzey kurumlarda, cümle kapısı girişinin tam karşısına; Nasreddin Hoca'nın şu ünlü fıkrasını, "Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi" örneği, yazıp asmak yerinde olacak bizce...
Nasreddin Hoca, karpuz çalmak için girdiği bir bostanda yakalanmış.
Bostan bekçisi:
- Niye girdin bostana, demiş.
- Ben girmedim, fırtına attı..
- Ya elindeki bu karpuz ne?
- Tekrar uçmamak için tutunayım derken, elimde kaldı.
- Peki yanındaki çuvala kim doldurdu bu karpuzları?
Hoca:
- Ben de, demiş, şimdi onu düşünüyordum; çuvaldakilere nasıl bir cevap bulacağım diye...