Bazı siyasi meseleler kendi çaplarını aşarak siyasal sistemin tüm ayrıntılarını gözler önüne seren bir mercek işlevi görürler. 'Beyaz Enerji' operasyonuyla başlayan, basında yer alan iddialar ve hükümetin bu iddialara verdiği sert tepkiyle devam eden, Genelkurmay Başkanlığı'nın açıklamasıyla doruğa ulaşan mesele de bunlardan birisi...
Bu konudaki yorum ve tutumların bir uçtan diğer uca savrulması da belki, bu yüzden.
Malum; muhalefet bu olayda hükümetin askere tepki göstermesini ilkeli bulmuyor, bunu yolsuzlukları örtbas etmek için yapılmış bir girişim olarak değerlendiriyor. Bazı yorumlar gelişmeleri ordunun siyasi sisteme müdahalesinin doruk noktalarından biri olarak görüyor. Kimileri Genelkurmay açıklamasını başbakan ve başbakan yardımcısına meydan okuma olarak değerlendiriyor.
Benim kanaatim farklı... Bu kanaat, siyasi iktidarın girişiminin sonuçları itibariyle siyasi alanı koruma anlamına geldiği ve orduyu görece geri adım atmaya ittiği yönünde.
Nitekim her dikkatli göz, genelkurmay açıklamasının bir meydan okuma olmadığını, zaman zaman saldırgan ton taşıyan bir savunma olduğunu görür. Ülkenin asker-sivil ilişkileri açısından içinde bulunduğu dengeler, bu çerçevede son beş yılda yaşananlar dikkate alınır; özellikle AB ile ilişkilerde ordunun "dayanılmaz ağırlığı ve belirleyiciliği" gözönünde tutulursa, son açıklama, ordunun şu anda bulunduğu yere oranla bir tür geri adımdır.
Bu geri adım, ordunun siyaseten hangi koşullarda sıkışacağını ve geri itileceğini göstermesi, siyasetçilerin yaşam alanlarını ortak bir şekilde savunmasının gücüne işaret etmesi bakımından önemlidir.
Siyasi tahlil bunlara gözünü kapayamaz...
Tabii bu, madalyonun bir yüzü...
Madalyonun diğer yüzünde ise, ordunun siyasi işlevinin, bu olaydan bağımsız olarak kazandığı boyut var. Bu açıdan bakıldığında durumun vahim olduğu açıktır. Öylesine ki, bu durum "son geri adım" tartışmasını gölgede bırakacak, hatta işlevsiz kılacak bir noktadadır.
Nitekim, siyasi sisteme "Beyaz Enerji Operasyonu Merceği"nden bakıldığında göze ilk çarpan bu vahamettir.
Türkiye'nin hem siyasi kararların tespiti, alınması ve uygulaması, hem siyasi, sosyal ve kültürel sorunların tanımlanması açısından koyu şekilde "militarize bir ülke" oduğunu gösteriyor bize bu mercek.
Askerin "Beyaz Enerji Operasyonu"ndaki rolü ve yaptığı açıklamayla doğalmışcasına kamuoyuyla doğrudan ilişki kuran, meşruymuşcasına kendisini siyasi güçlerin tepesinde hisseden bir siyasi parti gibi davrandığını gösteriyor.
Daha da öte, aşırı siyasallaşan bir ordunun son "isimsiz askeri yetkili" meselesinde olduğu gibi, kendi içinde çatlak yaşabileceğini ve çatlak yaratanları istemeye istemeye korumak zorunda kalabileceğini, kendi içine sıkıntılar yaşayabileceğini gösteriyor...
Aynı mercek bu ölçüde siyasileşen bir ordunun kendisi dışında kullanılabileceğini, dün olduğu gibi bugün de ordu üzerinden, siyasi hesaplaşma, siyaset, güç arayışı ve rant kavgası yapıldığını gösteriyor. "Alt oyma" operasyonlarına işaret ediyor örneğin. İçinde bulunduğumuz "depolitize" koşullarda, kumpasların siyaseti ve rekabeti nasıl ikame ettiğini ifade ediyor.
Bitmedi...
Aynı mercek, yolsuzlukları, suistimalleri de vurguluyor. Bir bakanlığın üç yıldır, rüşvetlerin, karanlık ilişkilerin oluştuğu bir yarı çeteşleşmenin merkezi olduğunu haykırıyor.
En nihayet bu mercek, bu olayın gündeme geliş tarzıyla basının etik değerlerden ne denli uzaklaştığına, dedikodu ile haberi, ilke ile çıkarı nasıl karıştırdığına gönderme yapıyor, eski alışkanlıkların içyüzünü gözler önüne seriyor.
Merceğin altında ki sorun öbeklerinin hiç birini diğerini doğrulayacak yanı, yönü yok, üstelik...
En vahimi ne biliyor musunuz?
En vahimi tüm bunların ayrıntılarmış gibi, topluma teğet geçip gitmesi...
Tüm bunların parlemantosu, hükümeti, bürokrasisi, askeri ile sistemin gerçek anlamda bloke olduğu göstermesi...
Devlet krizi dün doğmadı, hep vardı; kısacası...