kapat

13.01.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Online
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Nokia
NEBİL ÖZGENTÜRK(nebil@sabah.com.tr )


Şaşırtıcı bir hayat öyküsü..

Evet şaşırtıcı bir hayat öyküsü var Erce Aydıner'in.. Yıllar var ki Amerika'da çok satan kitaplar yazıyordu.. Şimdi sıra Türkiye'de.. Ama her zamanki gibi geç..

İşte yine bu dünyanın kuytu labirentlerinden birinde öyküsünü dokuya dokuya geçip giden ve gündem kahramanı olmayan bir ademoğlu...

İşte yine adı manşetlere kazınmayan (Türkiye'de) ve cıvıklığın kıskacına düşmeyen İstanbullu bir yazar.. Adı, Erce Aydıner...

Amerika'da yaşıyor... Amerika'da yazıyor.. Kitapları milyonlar satıyor...

Erce Aydıner, Demokrat Parti döneminin Adalet Bakanı Hidayet Aydıner'in oğlu..Robert Kolej mezunu..

Baba, oğlunun alim ve hukukçu olmasını (baskıyla) istiyor ancak Erce, daha o yıllarda sanata, edebiyata meraklı.. Ve bir yolunu bulup 50'lerin sonunda Amerika'ya göçüyor.. Bir yıl sonra babayı özleyip İstanbul'a geliyor ve birkaç gün sonra yeniden New York..

Ve yıllar süren koşturmacanın ardından üstüste kitapları yayınlanıyor..

Ancak ilk kitabını bastırmak için yayınevlerinin kapısından bile girememiş önceleri; daha sonra ise isimsiz bir yayınevinden çıkan kitap yüzbinler satınca,bu kez majör yayınevleri kapısını aşındırıyor Erce Aydıner'in..

Ve 1971'de, şimdi filme çekilecek olan romanı Sadness At Leaving, (Ayrılıktaki Hüzün) gündeme geliyor..

Şaşırtan rakam.. 1 milyon üç yüz bin..

Kitabın arka kapağında Frank O'Hara'dan bir yazı..(Amerikalı ünlü yazar)

"Aydıner geleneksel bir yabancıdır. Nerede olursa olsun, sıradan gerçekliğin biçimini bozan ve bunun en özgü ve nörotik taraflarını beklenmedik bir biçimde kabul eden bir yaratıktır. Onun gözünden Kafka'nınki kadar tuhaf bir 'Amerika' görürüz; aynı komiklik ve gülünç bir hüzünle."

Ve bir güzellik..

Erce Aydıner, gençliğinin şairi Orhan Veli'yi unutmuyor, kitabına onun bir şiiriyle başlıyor; Bizim Gibi..

"Merak ederim şehvetli mi diye/Kendi rüyasında bir tankın/Ya bir uçak ne düşünür/Yalnız bırakıldığında/Gaz maskeleri sevmezler mi diye merak ederim/ Birlikte şarkı söylemeyi/Ayışığı altında/Tüfeklerin merhameti yok mudur?/En azından biz insanlar kadar..."

Amerika'nın ünlü kitap eleştirmenlerinden Chris Kraus ise Sadness At Leaving ve onunla ilgili bakın ne yazıyor? 'Sadness At Leaving, çok güzel bir roman. Erce'nin diğer birçok kitabı gibi, çok hızlı yazılmış ve çok hızlı okunan bir roman. Hemen hemen tarihi, hatta nostaljik bir niteliğe sahip: Hızın sadece korkunç bir kötü niyet üretiminin ürünü olmadığı bir dönem. Hızın, insan terazisinde eğlenceli olduğu zamanlar. Türkiye doğumlu Aydıner'i bulmak çok zor oldu. Bundan iki yıl önce onu New Yok'ta izleyip bulmak çok uzun zamanımı aldı. Her konuştuğum kişi 'Erce Aydıner efsanesi' hakkında farklı şeyler söylüyordu.. (kıvırıyordu). Ya kanserin eşiğinde ya da uzaklardaydı.. Veya Doğu Hamptonda münzeviydi. İlk görüşmemizin başında 'beni aradığının farkındaydım' dedi. Belki de Erce, Hüzün'deki Carl gibi; biz 'normalleri' karaya oturturken, formda kalmak için casusluk oyunları oynuyordu. "

***

Üstteki satırlar, iki yıl önce yine bu sütunda yayınlanmıştı..

Evet, Erce Aydıner gibi "best seller" bir romancının varlığından ben de o günlerde haberdar olmuştum.. Pekçok dost şaşırmış ve "Amerika'da böylesine tanınan bir romancının kitapları neden ülkemizde yayınlanmaz" diye sormuştu..

Yazının içeriği bu amacı da kapsıyordu..

Sonunda oldu!

Benim dahi yüzünü görmediğim Erce Aydıner'in kitabı Türkiye'de de yayınlandı şimdi.. Doğan Kitapçılık, Aydıner'in "Ayrılık Acısı" romanını kitapseverlere sundu..

Şimdi sıra, yaşamı inişler çıkışlar, filmlere konu olacak maceralarla dolu bu nevi şahsına münhasır İstanbullu yazarın öyküsünde.. Hayaller kurarak oluşturduğu romanları ve öykülerinden sonra, gerçek yaşam öyküsünde!

Bu koca topraklarda incir çekirdeğini doldurmayan konulardan fırsat kalırsa tabii!

Yazık, hem de çok yazık!

İşte, ayağımın tozuyla yazıyorum! İki hafta önce Zeynep Oral'la birlikte Milano'daydık..

"Dünyaca ünlü" evet, dünyaca ünlü soprano Leyla Gencer'in belgeselinin son işlemleri için birkaç gün boyunca Milano'da kaldık.. Gencer'le de konuştuk, Gencer'in meslektaşlarıyla da..

İtalyan opera çevrelerinin Gencer'e olan saygısına da tanık olduk, Gencer'in her köşe başında satışa çıkan(kimileri korsan) CD'lerini de farkettik..

Görkemli Scala Opera binasının arşivindeki "Leyla Gencer külliyatı"nın varlığını da öğrendik, İtalyanların oldukça saygın müzik eleştirmenlerinden Franca Cella'nın kaleme aldığı, 1986 basımı (Zeynep Hanım'ın Leyla Gencer'i anlattığı "Tutku" romanı henüz yayınlanmadan) ve oldukça kapsamlı Leyla Gencer biyoğrafisi kitabının varlığını da..(daha doğrusu pek çok şeyi ben yeni öğrendim..)

Ve daha neler neler..

Leyla Hanım'ın 1950'li yıllarda başlayan İtalya serüveni boyunca..

Sahneye çıkmak için çektiği çileyi, dünyanın en ünlü şeflerinin, Gencer'in sesi hakkındaki olumlu yorumlarını, bir temsilde, Maria Callas'ın yerine sahne alması üzerine Callas hayranları tarafından evine gönderilen tehdit mektuplarını..

Sahnedeki duruşuna, sesine hayran binlerce fanatiği olduğunu..

Ve dahi, çıktığımız bir akşam yemeğinde "sahneyi yıllar önce bırakmasına rağmen" tanıyanların ona gösterdiği saygıyı vs..

Sonra döndük geldik İstanbulumuza!

Entrikaların, kıskançlıkların, ipe sapa gelmez satırların tarih boyunca eksik olmadığı kentimize..

Dostlar hatırlattı, alıp okudum..

Yalçın Küçük'ün "Tekelistan" ismiyle maruf kitabında, tam üç sayfa, Leyla Gencer'e dair yazı var..

"Sesi yok soprano: Leyla Gencer" başlığını atmış yazar..

"Zeynep Oral hanımların Leyla Gencer düşkünlüklerini başka yerde aramak yerindedir" diye salvoya başlamış ve..

Dünyayı gezip dolaştığını ama Leyla Gencer'e ait bir tek plak kaydı olmadığını görmüş (Gencer'in 70'e yakın CD'si var), Leyla Gencer'in soprano olarak "itildiği" yıllarda başka sopranolar olduğunu ve Gencer'in, bunların eline su dökemeyeceğini ileri sürmüş(!)..

Ardından da işin güya "bilim tarafı"na geçmiş ve insanın tüylerini diken diken eden, akıl ötesi, insanın kalbini üşüten teoriler ortaya atmış..

Daha doğrusu "ırkçılık" kokan satırlar..

İşte o andan itibaren "olamaz" dedim, yüzlerce sayfa kitaplar yazılıyor, raflara konuyor, genç beyinler oyalanıyor, aldatılıyor, ruhlar sarsılıyor: "böylesi olamaz" dedim....

Polemikten kaçmaya çalışan biri olmama rağmen dayanamıyorum artık..

Bakın hele şu satırlara..

(...Yahudi lobisi olmadan henüz dünyaca ünlü olmak imkansızdır!

..."Or" İbranice "aydınlık" demektir ve çokça taşınan bir isimdir ve eklerle türetildiğini görüyoruz, Oral ve özellikle Oralee isimleri de var..(Zeynep Oral için)

...Leyla Araplar kadar ve belki daha çok İbraniler tarafından da taşınan bir isimdir ve Gencer soyadı, Türkçe izlenimi vermekle birlikte ç ile değil c ile yazıldığı için bu izlenimin yanıltıcı olduğunu biliyoruz ve İbrani veya dönme çağrışımına sahiptir.(Leyla Gencer için..)

...Evlendiği kimse, İbrahim Gencer idi ve hem isim hem de soyadı bizi dönme teşhisine sevk ediyor...)

Evet, yazar, Leyla Gencer'in, Türkiye'deki akrabalarının soyadlarından yola çıkarak birkaç "dönme" örneği verdikten, yani, Gencer'i, eşi İbrahim Bey'i ve sülaleyi, tabii ki bu arada Oral'ı da kendince "ırk"lara ayırmasından sonra...

Özetle; Leyla Gencer'in bu "özellik"lerinden dolayı "dünyaca ünlü" sayıldığı izlenimini vererek "ırkçılık" kokan satırlarını bitirmiş..

Ne hakla ne amaçla yazıldığı hatta doğruluğu hiç belli olmayan bu üç sayfalık yazı benim de kalbimi üşütüveriyordu böylece..

Entrikalarla, kadirbilmezlikle, çekişmelerle, ipe sapa gelmez satırlarla, "varolan insanlar"ın yokedilmeye çalışıldığı ülkemizde bir kez daha kalbim üşüyordu..

Yazık hem de çok yazık..
Ne ilginç ki bu sütunlardaki iki yazı da "değerler" ve 'kadirbilirlik' üzerine.. Yazının kaleme alındığı saatlerde az ötede Necati Cumalı uğurlanıyordu..Yaşarken değerini bilemediğimiz Necati Cumalı.. Güle güle 'Susuz Yaz'ın parlak güneşi..

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır