Sındırgı'da pazarım.. Hem okur hem yazarım..
Gazetemizin bünyesine katılacak "Beş güçlü yazar" için "hoşgeldin.." demeden önce yazıişlerine bir nasihatte bulunayım..
Siz siz olun, bizden birinin sıfatını birinci sayfaya basarken vesikalık fotoğrafını kullanmayın.. Neden derseniz sebebi adından belli.. İyi birşey olsa "vesikalık" demezlerdi..
Bir kere insan vesikalık fotoğrafta iyi çıkmaz.. Çünkü insan; bu fotoğrafın resmi belgelerde kullanılacağını bildiğinden objektifin karşısında kasılır.. Tikleri donar, bakışı donuklaşır.. Bir tuhaf olur..
Bu tür fotoğraflar sadece devletin işine yarar.. Devletin adamları bir vesikalığı evrağa iliştirdiğinde "kullarım hep böyle olmalı, bir hizada durmalı.." diye düşünür..
***
Bizim anonsta yer alan "Beşibiryerde.." yazarların en tepesinde duran Okay Gönensin'in halleri de vesikalıkta böyle çıkmış.. Gözü bir kenara kaymış, yakası bir kenara kaymış..
Taksitle mobilya almış da vadesini şaşmış gibi umarsız bakıyor..
Okay benim yıllardır arkadaşım.. Cumhuriyet'teyken bektaşi tarzı bıyıkları vardı.. Orta boylu olduğu için ayaktayken kimseyi etkilemezdi ama bir masada oturduğunda "adam ejderhası" gibi dururdu..
İmaja sahip olun..
Tuttu, aylık kadın dergilerinin editörlerine uyup bıyıklarını kestirdi.. Bu yetmezmiş gibi bir de gözlüğün çerçevesini de inceltti..
Belki gözlüğünün çerçevesini inceltmese, bıyığını kesmesi çok koymazdı.. Eski gözlüğünün çerçevesi otoban refüjü gibiydi, bıyıkla birleştiğinde heybetine heybet katıyordu..
Bıyık gitti, gözlük inceldi.. Bizim Okay'ın yazarlık heybeti de kayboldu.. İsmet Ay ağabeyimizin basın kartlısına döndü..
Şimdi sen sert yazsan ne olur, yazmasan ne olur.. Köşene de o vesikalık resmi koyacaklar.. Köşende büyüklerimize ana avrat yekten küfretsen dahi hiçbir savcı bu sıfatı ciddiye alıp dava açmaz.. Kendi kendine gaz yaptığınla kalırsın..
Onun altında yer alan Bilal Çetin de aynı hatayı yapmış.. Bilal'in farkı Ankaralı olmasından.. Kravatı var yani..
O da eski arkadaşımdır.. Kuvvetli yazardır.. Elinden tutanı olsa vurduğu yerden ses getirecek.. Gelin görün ki "kadı kızı" hesabı bir kusuru var.. Katiyen yüksek sesle konuşmaz..
Fısıldar..
12 Mart artığı mı yoksa 12 Eylül mü bilmem.. Ruhunda illegalite var.. Asla birinden yüksek sesle birşey istemez.. Sanki polis takibindeymiş gibi, sesini mümkün olduğu kadar kısıp fısır fısır konuşur..
Tanımayan, etmeyen Bilal'i Japon hükümetinin kadrolu casusu olduğundan böyle konuşuyor zanneder..
***
Aslında bilgili, entelektüel bir arkadaşımızdır.. Sohbeti de zevklidir.. Ancak fısır fısır konuşması yüzünden, ne anlatırsa anlatsın; karşısındaki radyodan gece programı dinliyormuş gibi olur..
Radyo programlarını küçümsediğimden böyle konuşmuyorum.. Tam tersine.. Çok etkilidirler..
Temsil bizim yönetmen Orhan Çetin'in yaptığı "Gecenin serserisi.." diye bir program var.. Orhan o programda fısır fısır birşeyler anlatır.. Araya iki şiir, üç özdeyiş sıkıştırır..
Radyonun başında bunları dinleyen durduk yere tahriklenir ki o saatten sonra zaptedebilirsen zaptet.. Kimi 900'lü hatlara saldırır.. Kimi defterini açıp hisli şiirler yazar.. Kimi yorgana yastığa hamle edip, çarşafı mahveder..
Bilal Çetin'in konuşması da bu etkiyi yaratır.. Özellikle de hükümet adamları ile bürokratlarda.. O vesikalık fotoğrafın altında kalacak olan yazısı da aynı etkiyi yapar mı bilemem..
Devam ediyoruz..
Üçüncü sırada Haşmet Babaoğlu var.. O da vesikalık fotoğraf vermiş.. Kravat takmamış.. Kravat bir yana dursun sakal kesmediğinden görünümü daha bir vahşi durmuş..
Gazetenin anonsunda yer almasa, yazar olduğu bilinmese "üçüncü sayfa"daki polisiye haberlerden bir tanesinin fotoğrafı yanlışlıkla birinci sayfaya kaymış sanılacak..
Haşmet'in o fotoğrafını al.. Altına ne istersen yaz:
- "Cinnet geçiren memur, karısını ve kaynanasını kurşunladı.." de mesela uyar.. Yahut "Ataköy'de koşu yapan kadınlara saldıran canavar yakalandı.." diye yaz..
Habere detay koymana gerek yok.. Fotoğraf her türlü şiddete uyar..
Kardeşim sen aftan yararlanıp düze inmiş dağ padişahı mısın yoksa köşe yazarı mı? Bu memleketin savcıları senin yazdığın her yazıya üç ayrı ilden dava açmaz mı?
Bir de anonsuna "Sokaktaki adamın gözü, kulağı.." diye not düşmüşler.. Hükümet yarın bu fotoğrafa bakıp sokağa çıkma yasağı ilan etse, kimse haksız diyemez..
***
Dördüncü sıradaki Metin Münir'i severim.. Bir zamanlar yazdığı kitapta benden çok övücü sözlerle bahsetmişti.. İnşallah aynı performansı burada da gösterir..
Beşinci sırada Ali Bayramoğlu var.. O da kravatsızlardan.. Üstelik saçlarını da omuzuna kadar salmış.. Kendine Suat Yalaz'ın Karaoğlan'ı süsü vermiş.. Anonstaki notuna baktım.. "O gerçek bir polemik ustası.." diye yazmışlar..
Ellam doğrudur.. Yiğidi öldürsen bile hakkını vermek gerekir..
Ben Ali'nin bugüne kadar giriştiği hiçbir tartışmayı kaybettiğini görmedim.. Kaybetmez de..
Çünkü Ali bir cümle kurdu mu sonu gelmez.. Cümleleri rahmetli Abdullah Yüce'nin "Uzayıp gider tren yolları.." gazeli gibidir.. Okuyucunun nefesini açar..
Aşırı entelektüel olduğundan bir cümleye dört fikir birden sıkıştırır, paragrafı konsantre meyve suyu kıvamına getirir.. İçine istediğin kadar su kat, tadından birşey kaybetmez..
Onunla polemiğe girenlerin çoğu hüsrana uğramıştır.. Bırakın yazısını yazıyla karşılamayı.. Bir paragrafına cevap vermek için yedi ayrı köşe yazısı yazmaları icap ettiğinden pes etmişlerdir..
O yüzden sadece Ali'nin vesikalık fotoğrafına itiraz etmiyorum.. Yüzündeki masumiyet yatıştırıcı etkisi yapıyor..
Lafımız bitmedi ama yerimiz bitti..
Bu münasebetle yeni yazarlarımıza hoş geldiniz diyor, birinci sayfaya çıkma konusunda ısrarlı olmadıkları sürece başarılar diliyorum..