Aleviler neden huzursuz?
Türkiye'de 25 milyonu aşkın Alevi yurttaş olduğu söylenir. Alevilerin yıllardır süren dertlerinin artık kaynama noktasına geldiğini geçen yılın sonlarına doğru Cem Vakfı Genel Başkanı İzzettin Doğan'ın verdiği bir akşam yemeğinde duymuştum.
Türkiye ise, "Alevi sorununun" gündeminde ilk sıralara hızla yükselmekte olduğunu hapishanelerdeki son "ölüm oruçları" ile farketti. Kendini yakan, ölen ya da öldürülen gençlerin hepsi de Aleviydi.
Bugün hapishanelerdeki açlık grevleri ve ölüm oruçları sona ermiş değil. Tam tersine kitlesel ölümleri yaşamak gibi bir felaketin eşiğindeyiz, hatta maalesef galiba eşiği de aşmış durumdayız. Hapishanelerdeki eylemlerin arkasındaki örgüt ise Alevi gençlerden oluşan bir kitleye dayanıyor.
HAYMATLOS ALEVİ
Benim gençliğimde Aleviler sosyalistti ve Türkiye İşçi Partisi'ne sempati duyarlardı. Daha sonraları devletin resmi ideolojisi olan "Kemalizmi" benimser oldular. Rejim, onların dertlerine kulak vermemeye devam etti ama onlar sistemin özünü temsil eden ve militarizmin cilasını oluşturan Kemalizmden vazgeçmediler...
Geçen gün Neşe Düzel'in "Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür ve Eğitim Vakfı" Başkanı Murtaza Demir ile yaptığı röportajı okuyunca, Türkiye'de resmi ideolojinin en büyük kitlesel desteğini de yitirmekte olduğunu gördüm. Ayrıca, Kemalizm'den umudunu kesen Alevilerin sorunlarının, hemen bir şey yapılmazsa, kangrene dönüşmekte olduğunu da korkuyla farkettim.
Cumhuriyet'in kuruluşu sırasında "laikleştirme" hareketine destek veren ama daha sonra kendilerini ifade edecek özgür ortamı elde edemeyen Aleviler'in en temel sıkıntısını Murtaza Demir şöyle seslendiriyordu:
".. Bugün devlette Alevi kimliğiyle emniyet müdürü olan birini bulamazsınız. Bir kaymakam, bir vali, bir müsteşar, üst düzey bir bürokrat bulamazsınız. Meclis'te bunları temsil eden bir siyasi parti bulamazsınız. Bunlar olmayınca da, talihsiz bir biçimde sokakta başlayarak polis otosunda ve karakolda, sonra da polis müdürlüklerine zemin katlarına devam eden, hapishanelere kadar uzanan bir serüven yaşanıyor. Eğer bu baskılardan normal ve demokratik yollarla kurtuluş umudunuz yoksa, derin bir umutsuzluğa kapılırsınız tabii."
Türkiye görünüşte "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının" ülkesi.
Ama halkın çok büyük kesimi kendini burada hiçbir ülke vatandaşı sayılmayan "Haymatloslar" gibi hissetmekte.. Sanki onların vatanı Türkiye değil...
Aleviler devletin içine kabul edilmemekten şikayetçi, Kürtler öyle, solcular keza... Liberaller şimdinin en baş hedefi. Türkiye'de Alevi kimliğiyle bir üst düzey bürokrat bulamıyoruz da, örneğin Ermeni kökenli, kaymakam olmuş bir vatandaş bulabiliyor muyuz?
Türkiye, devlet ile birey arasında Anayasa ve yasalardan doğan hak ve görevlerin oluşturduğu "vatandaşlık" kavramını maalesef cumhuriyetin 76. yılına rağmen hayata sokamamış.
Burada "vatandaş" olup olmamayı değil, "Türk, müslüman ve sünni" ayrıca da Kemalist olunup olunmadığına bakan bir "ikinci realite" var. Bu da toplum ile devletin arasının sürekli açılmasına neden olmakta...
DEMOKRASİ VE HUKUK
Murtaza Demir'in şikayetlerini okurken, artık Alevilerin de "Kemalizm yerine demokrasiyi" ve demokrasinin temel koşulu olan "hukuku" tercih ettiklerini gördüm. İdeolojisi olan bir devletin, onu destekleyenlere de hayrının dokunamayacağı, Kemalizmin kalesi sayılan Alevi kökenli yurttaşlarımız arasında da anlaşılmakta demek ki...
Murtaza Demir Alevileri hedef alan ayrımcılığa şöyle bir örnek veriyor:
"Mesela Diyanet İşleri Sünni bir kurumdur. O zaman da bu devlet 'laik bir devlet' değildir, Sünni bir devlettir. Oysa 'demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti' olduğu yazılıdır.
Çağdaş ve laik hiçbir devletin bütçeden beslenen böyle bir kamu kurumu yoktur. Siz ise bu yıl, 400 trilyon lira gibi olağanüstü büyüklükte bir bütçeyi Sünni devlet adına bu kuruma veriyorsunuz.
Ordudan sonra en çok paranın ayrıldığı kurumdur bu. Türkiye'nin ulusal bütçesinin çok büyük bölümü silaha yani 'askere', diğer büyük bölümü de 'dine' ayrılıyor. Böyle bir devletin çağdaş ve demokratik bir devlet olma şansı da zaten kapanmış oluyor."
Aleviler'in büyük bir kesimi "ne din devleti, ne de asker devlet" istemeyen demokrat bir kitleye dönüşüyor. Eskiden "kışlanın" kurtarıcılığına daha yakındılar. Hala da aralarında bu görüşü seslendirenler var ama çoğunluğun o konumdan uzaklaştıkları ortada...
Gazi Mahallesinde "bilerek" halk ile devlet arasında bir kamplaşma yaratılmasından, devletin "Türk-Sünni" sentezinde kadrolaşmasına kadar, Alevileri bunaltan dertlerinden çığlık çığlığa bir şikayet vardı Demir'in konuşmasında.
DEVLET NEDİR?
Türkiye'yi yeniden bir ara rejim sürecine sokmak isteyenlerin en cici mamalarından biri de "Alevi-Sünni" karşıtlığı yaratarak, gelir dağılımı adaletsizliği nedeniyle zaten dikiş tutmayacak kadar bozulmuş olan sosyal dokuyu iyice berhava etmektir.
Türk devleti, halkını sarmalayan değil, toplumu dışlayan bir yönetim anlayışına sahip. Onun içinde sorunlar azalmıyor büyüyor. Bu sorunları kendi çıkarları için kışkırtmak isteyenlere uygun zemin yaratılıyor.
Demokrasi tüm bireylerin eşit olduğu bir rejimin adıdır. Bu yöntem, toplumsal huzursuzlukların da en iyi merhemidir. Devletin de hukukun ilkelerine sahip çıkarak her bireye eşit mesafede olmasını sağlar...
Belli ki Aleviler de böyle bir devletin hayalini seslendiriyor...
Kitlelerin sıkıntılarını çağdaş yöntemler ile çözerek toplumu rahatlatmak gibi akılcı bir yöntem yerine sıkıntılardan kendilerine ara rejim çıkarmak isteyenlere olanak sağlayan sağlıksız bir dönemden geçiyoruz.
Bu zorlu ve sıkıntılı sürecin şimdilik en sevindirici yanı, Alevilerin de, resmi ideolojinin çare olmadığını görüp "demokrasi ve evrensel hukukun" yanına dünden daha sağlam bir şekilde gelmeye başlamış olmalarını görmek.
Bir de Alevi gençlerin kendi dertlerine çözümü ölümde değil hayatta arayabilcekleri ortamı da yaratabilsek.