Tiyatro seyircisine ne oldu?..
Nedim Saban'a katılmam söz konusu değil.. "Haldun Dormen, seyirciyi dolaptan kız çıkarmaya alıştırdı. Her tiyatrodan bu beklenmeye başladı. Biz de bir ara bu tuzağa düştük.. Ama tiyatro seyircisinin azalmasında bu basmakalıp işlerin payı büyük.." diyor..
Hayır.. Tiyatro seyircisinin oluşmasında bulvar komedilerinin,özellikle Haldun Dormen'in katkısının ne olduğunu en iyi bilenlerdenim..
Daha ortaokul öğrencisi iken izlediğim Dormen'in Papaz Kaçtı'sı ile tiyatroya adım attım. Bir daha da çıkmadım.. Daha sonra, Ankara yazlarını şenlendiren İstanbul Tiyatrosu, Sururiler beni tiyatro tutkunu yaptı.. Bu başlangıcın üzerine birikimlerle Kral Learleri, Antigoneleri, Sofokles, Shakespeare ve Camusleri zevkle izlemeye başladık..
Haldun Tiyatro kapılarını geniş halk kitlelerine açan adamdır. Bu ülkede hala Tiyatro varsa, en büyük paylardan biri ondadır..
Peki ne oldu da, Tiyatro seyircisi düştü?..
Birden olmadı tabii..
"Epik" diye diye devrimci Tiyatro(!)lar ortaya çıktı. Dekor yok, kostüm yok, ışık yok, oyunculuk yok.. Bir siyah fon perdesi arkada.. Bir öne doğru eğimli siyah zemin yerde.. Uniseks siyah giyinmiş bir yığın oğlan ve kız sahnede.. Bir kızıl bayrak çekiliyor ve bir koro bağırıyor:
"Geliyoruz, geleceğiz, yakındır.."
Arka arkaya kaç nesle tiyatro diye bu sunuldu..
Asaf Çiğiltepe'nin Becketlerle, Brendan Behanlarla başlayan ve inanmazsınız kapalı gişe oynayan Ankara Sanat'ı "Devrimci" tiyatroydu oysa..
Bu "Epik devrim" döneminin gençlerin gerçek tiyatroya gitmeleri "Burjuva eğlencesi" diye ayıplandı. "Kırmızı halılı, kırmızı perdeli, kırmızı koltuklu" diye küçümsenerek klasik tiyatrolar alaya alındı..
Bugün "Tiyatro" diyince gözünün önüne siyah dekorlar içinde siyah elbiseli koroları bilen kuşaklar, olgunluk yaşlarını yaşıyorlar ve tiyatroya da gitmiyorlar.. Bunlar tiyatronun kayıp kuşakları..
Melih Aşık'a da katılmıyorum.. Devlet Tiyatroları öğrenci biletlerini 500 bin liradan 2 milyon liraya çıkarınca, hatırlamış Melih Tiyatro diye bir olay olduğunu.. "Daha az kitap.. Daha az tiyatro.. Daha çok televizyon.. Daha çok televole.. Gençler bu yozlaşmaya teslim oluyor.."
Ne kadar kolay böyle yazmak değil mi?..
2 milyon dediğin günlük sigara parası değil, ne diyorsun sen Melih?..
500 bin lira iken kaç bilet satmışlar sordun mu?..
500 bin bedava idi.. Sinemanın en ucuzunun 3 milyon olduğu kentte 2 milyona tiyatro komik.. Gene boştu Devlet Tiyatroları.. Neden?..
İki sebeb var..
Bir.. Devlet Tiyatroları öldü.. O çok eleştirdiğim (Bugün ellerim kırılsaydı diyorum ama ne çare) Cüneyt Gökçer, her yıl enaz iki üç süper yapımı sahneye koyar ve bütün Türkiye'nin gündemine oturturdu Tiyatroyu.. Ankara Konservatuarı gibi bir hazine en iyi şekilde kullanılırdı..
O muhteşem yapımlar sayesinde halk, tiyatrocuların adlarını ezber bilirdi.. Bugün Tv dizileri olmasa, kimse tiyatrocu tanımayacak..
Son beş yılda Devlet Tiyatrosunun bir oyununun gürültü kopardığını, biletlerin satışa çıkacağı gün halkın sabah beşte kalkıp kuyruğa girdiğini duydunuz mu?..
Gencay hanımın ayrılışından bu yana Şehir Tiyatroları bir tek oyunla gündeme geldi mi?..
Devlet ve Şehir Tiyatroları ışıkları kıstılar..
Ve ikinci ve asıl sebeb.. Medya tümden sustu.. Milliyet gibi halkın kültür ve sanat gazetesi, Tiyatro eleştirilerini kaldırdı. Tiyatronun haber, tiyatronun magazin olduğu unutturuldu.. Ötekiler hepten sildiler tiyatroyu..
Sakın "Yazsak ne olacak" deme Melih..
Tuhaf Bir Çift, ortalama 60-70 kişiye oynuyordu.. Bir tek yazı yazdım, gişe önünde kuyruklar oluştu.. Bir Kış Öyküsü boş sıralara sahneleniyordu.. Bir kez yazdım, telefonları kilitlendi.. "Rezervasyonlarımız doludur" ilanları verilmeye başlandı..
Bir tek kişinin bir tek yazısı mucizeler yaratabiliyorsa, tüm medya, tüm tiyatroları izlese ne olur bir düşün?..
Seyirci var, haberi yok.. Haber bekliyorlar.. Anadolunun en ücra köşelerinden gelip tiyatro izlemek için haber bekliyorlar..
Medya görevini yapsın hele..
Tiyatrolara düşen görevler de var.. Onları da yazacağım merak etmeyin..
BİZİM DUVAR
Türkan Sabancı Rahşan Hanım için "elinin hamuruyla erkek işine karışmasın" demiş ilahi Türkan Hanım Ecevit çiftinde hiç hamur işi yiyomuş gibi bir hal var mı?
Hakan&Utku
SEVDİĞİM LAFLAR
Dostluk şart değildir, felsefe gibi, sanat gibi.. Yaşamın devamı açısından değerleri yoktur. Ama yaşamı değerli yaparlar.
C.S. Lewis (1898-1963)
Tecelli'den Abuzittin'e mektuplar
Abuzittinciğim,Bayideki Akşam'da "Müthiş Türk" başlığını görünce hemen gazeteyi aldım. Fatih Terim acaba gene neler yaratmıştı? Fakat haberin ilk satırında şoke oldum. "Müthiş Türk" denen Finlandiya'da görev yapan bir doktor hanımdı ve böbrek taşlarına yol açan bakteriyi bulduğunu söylüyordu.
Gazetecilere bazen çok kızıyorum... Nasıl böyle yanıltıcı başlık atıp insanları boşu boşuna heyecanlandırıyorlar.
Oysa bi tane "Müthiş Türk" var o da tabii ki Fatih Terim.
Daha geçen hafta Juventüs'le de 3-3 berabere kalmadı mı? İtalya hala bu skorla çalkalanmıyor mu? "Çizme sana dar!" diye manşet atmıyorlar mı? Hatta Yavuz Donat bile "Floransa'nın adı değişti Terim City oldu" diye yazmadı mı ?
3-3'ten sonra Tv de İtalyan kanallarına bakıyordum. Nedense skordan çok tribünlerde çıkan olaylardan bahsediyorlardı.
Bizim Cine 5 de ise futbol otoriteleri Fatih'in büyüklüğünü anlatmakla meşguldüler... Şansal Büyüka'ya göre Terim burada bir devrim yapmıştı. Çünkü İtalya liginde çok zor gol atılır ve sonuçlar 1-0, 1-1 veya 2-1 olurdu. İşte İtalya'nın altını üstüne getiren imparator bu geleneği kökünden yıkmıştı. Fierontina'dan başka gole oynayan takım yoktu.
O gün Perugia 3, Lecce de 4 golle galip geldiler.
Bu sırada şeytan dürttü. İnternet'den eski skorlara şöyle bi baktım: İnter -Parma 5-1, Milan Bologna 4-0, Lazio- Milan 4-4, Roma Vicenza 5-0 ve diğerleri...
Tabii ben gene de büyük futbol otoriterilerinin dediklerine inanıyorum... Çünkü beni dürtüp bu dosyaları açtıran şeytan pek muhtemeldir ki skorları da değiştirmiştir.
Ama, bir türlü anlayamadığım bi şey var Abuzittinciğim... Fatih Terim'in maçlarını bizim televizyonlar naklen verirken italyan tv'leri neden Beşiktaş'ın maçlarını vermiyorlar? Scala da İtalyanların uluslararası şöhrete sahip bi antrenörü değil mi? Bırak naklen yayını iki dakika özet versene kardeşim? Adamcağıza İtalyan kanallarında program bile yaptırmıyorlar¥ Scala'ya ayıp olmuyor mu? Ayıp bi yana İtalyanlar Scalalı Beşiktaş'ı hiç mi merak etmiyorlar? İtalyan milletine, İtalyan halkına bu eziyet çektirilir mi, onlara yazık değil mi? Bu bi çeşit vahşet değil de nedir?
Daha ne diyeyim bilemiyorum ki, görgüsüz adamlar!
Ankara'ya dönüşte, İtalyan sefareti önünde iki portakal sandığının üzerine çıkıp önce tepinip kırmayı, arkasından da kibritle tutuşturarak İtalyan televizyon ve gazetelerini protestoyu düşünüyorum. Acaba polis bırakır mı?
Cine 5'in proğramında Erman Toroğlu da vardı. Toroğlu gördüğünü sakınmadan söyleyen biri. Ona göre Fierontina'nın frikik golü geçersizdi...
Daha yazacak çok şey vardı bu hafta, lakin kağıt bitti... Kısmetse öteki mektuba.
Münasip yerlerinden öperim şekerim.
Güneş
TEBESSÜM
Temel köpeğini dolaştırırken hayvan birdenbire kurtulup karşıdan gelen bir adamın pantolonunu parçalıyor.
-Beyefendi, görmüyor musunuz?
-Görüyorum ama birden adını unuttum çağıramıyorum.
Kasım ölmüş..
Kasım kim?.. Kasım Yaman.. Kasım Yaman kim?.. Benim 20 yıllık dostum.. Ali Kocatepe sayesinde tanışmıştık..
Holly'ye iyi bir noel hediyesi almak istiyorum.. Dünyanın en çok üşüyen insanına en iyi hediye kürk.. Hele bütün kışı karlar altında geçiren Ankara'da yaşıyorsa.. İyi de, ben kim, kürk almak kim.. Kazandığım para kıt kanaat geçinmeme aynen yetiyor..
Ali "Benim bir arkadaşım var" dedi.. "İzmirli.. Sana uygun taksit yapar?.."
Yahu yapar da ne yapar?.. Niye yapar?.. O zaman Hıncal, sarı çizmeli Mehmet Ağa..
Ali zorla götürdü.. En uygun kürkü seçtik.. O da ateş pahası..
Kasım, işte orada tanıdım, patronun genç oğlu.. 25 yaşlarında falan.. Halime bakıp, durumu anladı..
"Siz ayda ne ödeyebilirsiniz" dedi.. "Bütçenizi sarsmadan.. Ayın sonunu getirebilerek.."
Doğru rakamı söylemeğe utandım ama, söyledim..
"Tamam" dedi.. "Kürk sizin.. Eşinize mutlu noeller.."
Holly gittiğinde kürkünün taksitleri hala bitmemişti..
Önceki yıl, Ertekin'le yolumuz Kuşadasına düştü.. Aaa.. Kasım çıktı karşımıza.. "Ertekin Ağbi, Hıncal Ağbi, bak bir turistik yer yaptım" diye yakaladı bizi.. Adakule diye bir yer.. Nasıl keyifle, nasıl coşku ile gezdiriyor, nasıl gururla anlatıyor..
"İlle geleceksiniz.. İlle kalacaksınız" diyor.. Sözler verip, yeminler edip kurtulduk elinden..
Biz sözümü tutup gidemedik, onun ölüm haberi geldi.
Bir gün evvel kendini iyi hissetmemiş. Doktoru aramış, ertesi gün 10 için randevu almış.. 8'de beyin kanaması..
Gitmiş Kasım..
45 yaşında!..
Aman Çinliler geliyor!..
Sydney'de yaşayan Yaşar Kozanoğlu, bizim gazetede Çinli işportacılarla ilgili röportajı okumuş.. Çin'de ayda en fazla 50 dolar kazanan bu işportacı konuklar İstanbul'da 500 dolara para demiyorlarmış. Sattıkları Çin malı hediyelik eşya genelde.. Yani dünyanın en ucuz malları..
"Polis ve zabıta ayda 500 doları vergisiz, sigortasız işportadan kazanmama izin versin, hemen yurduma dönüyorum" diyor Yaşar da, asıl demesi bu değil..
Hani tarihte "Anneciğim Türkler" çığlığı var ya.. Günümüzde "Amanın Çinliler"e dönüşmüş..
"Avustralya ekonomisinin canına okudular. Kaç fabrika bu Çinli işportcaıların ucuz malları yüzünden kapandı, kaç kişi işsiz kaldı?.. Şimdi Avustralya nüfusunda en büyük etnik azınlık Çinliler olmaya başladı" diyor.. "Üç gazeteci buraya gelsin, gözleri ile görsün" diyor.
Yani, Çinlilere elini veren, kolunu kurtaramaz, demeye getiriyor..
Vallahi Sydney'de çok Çinli gördüm, doğru.. Ekonominin tepe noktalarını tutmaya başladıklarını gördüm, o da doğru..
Gerisini İçişleri Bakanı Sadettin Tantan bilir..
Çin'e giden o.. El sıkan o.. Adamların söz verdikleri pandayı bile yollamadıklarını bilen o..