|
OKAY GÖNENSİN(ogonensin@sabah.com.tr
)
|
Sivil-asker geriliminde son nokta
Genelkurmay Başkanlığı'nın "Beyaz Enerji Operasyonu" çerçevesinde başlayan tartışmalar üzerine dün yaptığı açıklama hem çok yumuşaktır hem de çok serttir. "Yumuşak" bölüm olayın kendisine ilişkin bölümdür.
Olayın kendisinin Silahlı Kuvvetler'in sorumluluk alanına girmediği doğrulanmaktadır. Hiç bir yasa Silahlı Kuvvetler'e yolsuzluklara uğraşma görevi vermemektedir. Buna karşılık soruşturmada jandarmanın ne ölçüde yetkisi olduğunu açıklama söylemektedir: "Operasyon, ilgili bakanlığın bilgisi ve yargı organlarının denetimi altında Jandarma Genel Komutanlığı'nın adli yetki ve sorumluluğunda ve jandarmaya verilen görev kapsamında yürütülmektedir." Bu cümle, jandarmanın olaydaki yasal yetki ve görev açısını net olarak tanımlamaktadır.
Askeri yetkili kim?
Hürriyet Gazetesi'nin, tartışmayı başlatan haberindeki beyanatı veren kimliği belirsiz "askeri yetkili" konusunda Genelkurmay serinkanlı bir açıklama getirmektedir. Öncelikle Genelkurmay açıklamaları dışında hiçbir "şahsi görüş"ün Silahlı Kuvvetler'i bağlamayacağı tekrarlanmaktatır. Beyanatı veren askeri yetkilinin "titiz araştırmalara rağmen" tesbit edilemediği söylenmekte "beyanda bulunan makam, kişi ve basın organları" net bilgi vermeye çağrılmaktadır. Söylenen şudur: Bu askeri yetkilinin kim olduğunu siz söyleyin, biz de gereğini yapalım!
Hedef iki kişi
Bunlar "yumuşak" bölümler.
Sert bölüm ise doğrudan en üst düzey siyasilere yöneliktir: "Bu yolsuzluk operasyonu çerçevesinde verildiği söylenen beyanatın, bir genelleme ile rejim tartışması haline dönüştürülmesi, Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinden siyaset yapmak suretiyle ordunun yıpratılmaya çalışılması, ülke yararına olmayan bir yaklaşım olarak değerlendirilmektedir."
Bu cümle doğrudan doğruya Başbakan Bülent Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'a yönelmektedir. Başbakan ve Başbakan Yardımcısı,"demokrasiyi ö-zümseyememiş kişi ve gruplar"dan söz etmişler, "yarı askeri rejim görüntüsünün tehlikesine " dikkat çekmişler, "kapalı rejimlerde yolsuzlukların arttığını" hatırlatmışlar, belli tarz beyanatların siyasileri değil bütün siyaset kurumunu yıpratacağını belirtmişlerdir. Hangi cümlenin kime ait olduğu çok önemli değildir, çünkü her ikisi de "bilinmeyen askeri kişi"nin beyanatını aynı açıdan değerlendirmişlerdir.
Cevap hakkı
Genelkurmay'ın açıklamasındaki "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Avrupa Birliği'ne karşı olduğu ve tertipçilerin arasında bulunduğu imajının yaratılmaya çalışılması Türk Silahlı Kuvvetleri'ne karşı yapılmış en büyük iftiradır" sözü açıklamanın en ağır cümlelerinden biridir ve kimlere yönelik olduğu da açıktır.
Başbakan Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Yılmaz dün Genelkurmay açıklaması üzerine bir değerlendirme yapmadılar. Ancak açıklamanın bazı bölümleri onlara cevap hakkı vermektedir. Bu haklarını kullanmayabilirler ve siyasi tarihimizin son sivil-asker gerilimi de bu açıklama ile noktalanmış olur.
Bir başka fayda
Olayla ilgili bir unsur da "kimliği saklı askeri yetkili" formülüdür. Kuşkusuz Hürriyet, haberine ve haberinin kaynağına güvendiği için manşetten kullanmış ve son tartışmayı başlatmıştır. "Kimliği saklı askeri yetkili" ya da "adını veremeyeceğimiz üst düzey komutan" gibi formüller 1997'den itibaren gazetecilik hayatımıza girmiştir. Klasik gazetecilikte "kim olduğunu söyleyemeyeceğimiz kişi"ye dayanan açıklamaları yayınlamak çok özel durumlarda ve çok nadir kullanılan ve "tavsiye edilmeyen" bir yöntemdir. 1997'de başlayan "28 Şubat süreci'nde bol bol kullanılmış ve "kimliği gizli tutulan üst düzey komutan" açıklamaları sık sık gazete manşetlerine çıkmıştır. Belki bu son gerilimin bir faydası olur da, bu yanlış alışkanlığımızı hep birlikte ve tümden terkederiz.
|
|
Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|