Krizden sonra piyasada işlem hacmi son derece azalmış ve sene sonundaki tatil adeta bir hafta önceden başlamıştı. Sene başından bugüne kadar geçen sürede piyasaların epeyce toparlandığını görüyoruz. Kısaca hatırlatalım: Bankalar 2001'in ilk gününden itibaren Merkez Bankası'na döviz satmaya başladılar; bunun ve IMF'den gelen kredinin etkisiyle Merkez Bankası döviz rezervi kriz önceki seviyesini geçti, gecelik faizler ve bono faizleri sene başından beri iniş eğiliminde; merakla beklenen ilk ihaleler yapıldı ve Hazine ihtiyaç duyduğu ölçüde borçlandı; hem bono hem de hisse senedi piyasalarında işlem hacminde belirgin artışlar oldu.
Ancak yine de durumun normale döndüğünü söylemek zor. Normale dönüş muhtemelen daha vakit alacak. Gösterge olarak takip edilmesi gereken konuları ise aşağıdaki gibi gruplamak mümkün:
Faizlerin seyri: Sene başından beri faizler epeyce indi ama mevcut seviyeler hedef kur artış hızına ve yüzde 12'lik yıl sonu enflasyon hedefine göre hâlâ çok yüksek. Aradaki farkın uzunca bir süre çok yüksek kalması özellikle gelecek yılın bütçesine çok ağır bir reel faiz yükü bindirecek. Diğer taraftan, geçen seneki gibi çok hızlı ve paldır küldür bir düşüşün artık ekonomi yönetimince de arzulanmadığı görülüyor. Dolayısıyla, bu alanda işlerin yolunda gitmesi, faizlerin kontrollü bir şekilde aşağı inmesi anlamına geliyor.
Aylık enflasyonun seyri: Ocak-mart döneminde sepet bazında aylık kur artışı yüzde 0.9, nisan-haziran döneminde ise yüzde 0.85. Genellikle başarılı olarak nitelenen aralık ayı enflasyonu ise TÜFE bazında yüzde 2.5 idi (Programın hedefi TÜFE olduğu için TEFE veya özel imalat sanayii enflasyonunu değil bunu kullanıyoruz). Bu farkın da önümüzdeki aylarda azalması gerekiyor. Aksi durumda, TL'nin değerlenmesi konusundaki endişeler artacak.
IMF ve ödevleri: Hükümet, verdiği niyet mektubunda çeşitli yapısal reformlar ve özelleştirme konusunda pek çok taahhütte bulunmuş durumda. Bunları tekrar saymamıza gerek yok. Ancak, iki noktayı vurgulamakta yarar var: Birincisi, zamanında yerine getirilmeyen taahhütlere veya hükümetin bu konularda ayak sürüme tavrı içinde olmasına karşı piyasaların geçen seneye göre daha fazla tepki vermesini beklemek gerekiyor; ikincisi, özelleştirmenin çok önemli görülmesi (özellikle de Türk Telekom konusu başlıbaşına bir gösterge haline geldi).
Ve politika: Ekonomik konulardaki performansa ek olarak siyasi istikrarın sürüp sürmeyeceği de sürekli mercek altında kalacak. Bu açıdan, Fazilet Partisi davası ile son günlerde başlayan enerji konulu soruşturmanın nerelere varacağı da dikkatle izlenmek zorunda.
Yabancı yatırımcının tavrı: Bugüne kadarki gelişmelere rağmen yabancı yatırımcıların Türkiye'ye karşı çekingenliklerinin devam ettiğini söyleyebiliriz. Şu ana kadar Merkez Bankası'na satılan dövizin az bir bölümünün yabancı yatırımcılardan geldiğini tahmin ediliyor. Ayrıca, giriş yapan yabancı yatırımcıların büyük ölçüde gecelik piyasada borç verdiğini, doğrudan bono alma ya da başka türlü lokal risk taşıma konusunda son derece iştahsız olduklarını söylemek mümkün. Dolayısıyla, "Durum normale döndü" diyebilmek için yabancı yatırımcıların tekrar gecelik piyasadan daha uzun vadelere kaydığını ve lokal (counterparty) risk almaya başladığını da görmek gerekiyor.