Dün sabahtan itibaren gelen telefon, faks ve e-maillere teşekkür ediyorum.
Önce bana gösterdiğiniz yakınlığa...
Sonra da sorunlarınızı ve düşüncelerinizi aktarmaktaki samimiyet ve güveninize teşekkür ederim.
Size bir de küçük sır vermek isterim:
Geldiğim bu yaşa kadar "güven" duygusuna ve "samimiyete" verdiğim değeri, hiçbir şeye vermedim...
Okur ile gazeteci arasındaki "güven" köprüsü, bütün sorunlardan, dertlerden ve düşüncelerden hatta siyasetten de önemlidir.
SABAH okurlarının, bu "güveni" benim kişiliğimde hissetmiş olmalarından daha büyük ödül tasavvur edilemez.
Öksüz hücreler
Dün, kaç telefonla görüştüğümü, kaç faks ve e-mail okuduğumu saymadım.
Ama şunu gördüm.
Türkiye'de "birey" yapayalnız kalmış...
İnsanlar, "kimsesizliğe" sürüklenmiş...
Sanki sokaktaki insan, "yetim" kalmış, "öksüz" bırakılmış...
İnanın, telefonda sesimi duyan yurttaşlar, "Aman Allahım, olamaz bir gazeteci ile konuşuyorum" derken, aslında ne kadar "yalnız bırakıldıklarını" ve seslerini duyurmakta ne kadar zorlandıklarını dile getiriyorlardı.
Anlaşılıyor ki, Türkiye'de "birey"in ruhuna el fatiha okunmuştu.
Halbuki öyle olmamalı, öyle de değil!..
Birey, sosyal yaşamın en temel varlığıdır.
Toplum "vücut" ise, birey, "hücre"dir.
Ama hücreler "sıkıntılı" ve "çıkışsız" kalmışsa, o vücuttan hayır gelir mi?
Hayır gelmediği de apaçık ortada!
"Seçilmişler" kendilerini "seçenleri" yani bireyleri "yok" saydıkları müddetçe, bu gidiş de değişmeyecek ...
Ama biz "birey"in varlığını göstereceğiz.
Bu sütunda, bana ulaşan bütün bireylerin, sonuna kadar bireysel de olsa, görüşleri ve sorunları dile getirilecektir.
Bundan emin olabilirsiniz.
Yeter ki, aramızdaki samimiyet ve güven köprüsü hiç sarsılmasın!
Başlangıç faksı
Yarınki sütunda okur görüşlerini yayınlamaya başlayacağım ama izin verirseniz bugün, gönlümü çok hoş eden bir okur faksını yayınlayarak, sütunu bitireyim: