İmparator Galatasaray yönetimini şaşkınlık içinde bırakıp İtalya'ya giderken bir yığın çarpıcı gelişme yaşandı. Bunlardan biri de yeni takımındaki prim konusunda oldu. Terim'in Fiorentina ile anlaşması sırasında Parco Dei Principi Oteli'nde tam üç buçuk saatlik bir pazarlık yapıldı. Bu pazarlık parayla filan ilgili değildi. İmparator, çalışma koşullarıyla ilgili en küçük bir boşluk bile bırakmak istemiyor, bütün ayrıntıların açık ve kesin bir dille sözleşmede yeralmasını sağlamaya çalışıyordu.
Hazırlanan sözleşme son bir kez daha gözden geçirildi. İmparator, primler konusunda kendi isteği dışında bir düzenleme yapıldığını farketmişti. "Hayır" dedi, "Primleri mutlaka ben belirlemeliyim."
Luciano Luna bir anda şoka girmişti. Şaşkınlık içinde bir yandan terini silerken, öte yandan bunun hiçbir biçimde mümkün olamayacağını anlatmaya girişti. Başkan bunu, kulübü kendisinin yönettiğinin gerçek simgelerinden biri olarak görürdü. Bugüne kadar Fiorentina'yı çalıştıran dünya çapındaki teknik direktörlerin hiçbiri, buna itiraz etmeyi akıllarından bile geçirmemişlerdi.
Bazı durumlarda İmparatorlar da geri adım atmayı bilirler. Yoksa üç kuruşluk bir tartışmadan beş liralık yarayla çıkmaları kaçınılmaz hale gelebilir. İmparator da, prim olayının böyle bir konu olduğunu anlamakta zorlanmadı. Bu konuda sessizce gerekli ödünü verdi. İmzalar atıldı ve iş noktalandı. İmza töreninin bir başka ilginç boyutu da, İmparator'un yardımcısı ve masörünün de ayrı ayrı sözleşmeler yapmaları olmuştu.
Açıkçası, onlar bugüne kadar böyle birşey görmemişler, her konuda İmparator'a mutlak bağlılık anlaşıyı içinde işlerini yapmaktan başka birşey de düşünmemişlerdi.
Yardımcısı, yeni durumu da fazla umursamamıştı. Elbette ki, Fiorentina tarafından doğrudan muhatap alınmış olması, önemli bir gelişmeydi. Ancak sonuçta değişen birşey olmayacaktı. Tıpkı bugüne kadar olduğu gibi, hemen her konuda İmparator ne diyorsa o olacaktı. Bu nedenle de, ortada çok fazla heyecanlanacak bir durum göremiyordu. Ancak masörü, bu sözleşmeden dolayı çok gururlandığını arkadaşlarına anlatacaktı:
"Düşünün, dört sayfası İngilizce, dört sayfası ise İtalyanca olan bir sözleşme yaptık. Kullanacağım otomobilden, oturacağın eve kadar her şey en küçük ayrıntısına kadar belirtilmiş durumda. Hemen her ay İstanbul'a gelip gitmeni sağlayacak uçak bileti de sağlanmış... Bu ve bunlar gibi bir yığın ayrıntı sözleşmeye bağlanmış... Kendimi hayatımda belki de ilk kez önemli bir adam gibi gördüm."
Açıkçası, iki İtalyan'ın öncelikle istedikleri adam İmparator değildi. Onlar daha çok takımın bazı önemli futbolcularıyla ilgileniyorlardı. Ancak kısa bir araştırmanın ardından bu kulüpte her türlü işin İmparator'da bittiğini öğrenmişler ve onunla tanışmakta yarar görmüşlerdi. Sonraki günlerde de İmparator'un olağanüstü başarıları, şaşırtıcı gelişmelere yol açacaktı...
Esasen o gün İmparator kısa zamanda ve büyük bir heyecanla olaya girmiş, Milan'ın neler yapabilecek bir kadroya sahip olduğunu, gerçekten de ikna edici biçimde anlatmıştı. İmparator'un gerçek derdi, bunu anlatabilmekti.
Bu konudaki asıl büyük fırsat, 23 Mart 2000'de eline geçti. İlk maçta deplasmanda 4-1 yendikleri Real Mallorca karşısında Galatasaray'ın en küçük bir endişesi yoktu. O nedenle, İmparator, Milan'da başkan Berlusconi'nin danışmanı durumunda olan Cesare Maldini'yi Florya'da "kabul etti."
Aslında Maldini, Hakan Şükür için gelmişti. Ancak İmparator'un Milan'ın oyun düzeniyle ilgili tahta üzerindeki çizimlerle açıklamaları öylesine etkileyiciydi ki, rakip takımların santrayı bile geçemeyeceklerine Maldini de inanmıştı. Nitekim dönüşte, Berlusconi'ye verdiği raporda ağırlık Hakan'da değil, İmparator'daydı.
Ancak Berlusconi bu işe sıcak bakmadı. Çünkü Terim henüz UEFA kupasını kazanmış değildi ve böyle bir durumda Milan'ın başına getirilmesi, G.Saray'a Ortadoğulu bir teknik adam getirmeye benziyordu. Bu konuyla ilgili karar kendisine iletildiğinde İmparator kendi adına üzülmekten çok Milan için hayıflanır gibiydi. Duygu ve düşüncelerini iki sözcükle açıkladı: "Onlar kaybetti."
AHMET ÇAKIR