İnsan mıyız kobay mı?
"Bosna ve Kosova savaşlarında radyoaktif DU mermileri havada uçuşurken, kuşatma altındaki şehirlerden haber bildiren Şerif Turgut, "Balkan Sendromu"nu ve tehlikelerini anlattı"
Son günlerde bir tartışma koptu. Bosna'da ve Kosova'daki operasyonlar sırasında DU mermisi ya da daha açık biçimiyle sulandırılmış uranyumla kaplı mermiler kullanılmıştı. Tank delici mermilerdi bunlar. Ancak uranyum radyoaktif özelliği ile doğada binlerce yıl kaybolmuyordu. Askerlerin yanısıra Kosova'da Bosna'da milyonlarca insan vardı. O günlerde her patlamayı her operasyonu sıcağı sıcağına Türkiye'ye yansıtan Şerif Turgut da onlardan biriydi.
DU mermilerinin yağdığı yerlerin hep en yakınında bulunmuştu. İtalyan basını, Balkan sendromu haberlerini duyururken onun da etkilendiğini söylüyor hatta.
Ve Şerif şimdi olası yeni tehlikelere işaret ediyor:
"Savaş, ölümü ve umut etmeyi aynı canlılıkta hissettirse de insansınızdır, umutlarınızın heyecanı ölüm korkunuzu sıkça yener.
Duygularınız direnme gücünüzün en önemli besleyicisidir. Ölümü kendinize konduramazsınız. Hatta, ölüm çizgisini aşıp en tehlikeli noktaya doğru adım attığınızda, vücudunuz katılaşır, taş gibi olursunuz. Ancak yine de yüreğinizin sesini yükseltişini, ölmediğinizi hissettirişini, yaşamak için haykırışını duyarsınız. Beyniniz vücudunuzu tehlikeye atma komutu verse de yüreğimiz ölüme izin vermez.
Dile kolay tam 7 yıl, geçen yüzyılın iki savaşından Bosna ve Kosova'dan binlerce haber yaptım ve son 7 gündür Balkan haberleri duymak istemiyorum.
Kan kanseri, akciğer-karaciğer kanseri, kemik iliği kanseri ya da böbreklerin iflası...
KORKU İÇİNDEYİZ
Seç seç al, yeni adıyla Balkan Sendromu'ndan bahsediyorum.
Bölgede yaşayan ya da çalışan milyonlarca insan korku içindeyiz. Bizler neyiz?
İnsan mı? Kobaylar mı?
Yıllarca gelmesi için milyonlarca insanın dört gözle, sevgi seliyle, çiçeklerle beklediği "büyük kurtarıcı", bildiği halde, nükleer atıklardan yaptıkları silahları Sırp mezaliminden kurtardığı insanlara karşı nasıl kullanabildi? Ve nasıl kendi çalışanlarını da bu kadar büyük bir riske atabildi?
Yalnızca 14 Sırp tankı için 30 tondan fazla sulandırılmış uranyum kullanmak zorunda mıydı?
Zararlı değilse Saraybosna çevresine 10 tondan fazla kullanıldığı neden gizlendi?
SUÇLANABİLİRDİK
Olası risklere karşı NATO ülkelerinin askerlerinin uyarıldığı ve bu nedenle yiyeceklerinin, içme sularının dışarıdan getirildiği söyleniyor. Peki ya bizler, bizler insan değil miydik? Bölgede yaşayan milyonlarca insan kobaylarınız mıydık? Yıllarca kana kana içtik bulabildiğimiz suları, hele taze sebze-meyve görünce görmemişler gibi kapıştık aç kaldığımız günlerde.
Uranyum haberlerini Sırp kaynaklarından duyduğumuzda NATO kaynaklarına teyit ettiremediğimiz için kullanamamıştık. İşin içinde Sırp yanlısı olarak suçlanmak vardı. Ayrıca Sırplar da Bosna savaşı sırasında kimyasal silah kullanmıştı. Özellikle Srebrenica'da... Ve onlar da bunu inkâr ediyorlardı.
KİMSEYE GÜVENEMEDİK
Kuşatma altı Saraybosna'sının karanlık günlerinde araba aküleriyle izleyebildiğimiz televizyonlardan verilen kimyasal silah kullanıldığı yönündeki uyarıları da unutamadığımız için Sırp kaynaklarına pek de güvenmiyorduk. Televizyon, bazı günler havlularımızı deterjanlı suya batırıp, iyice sıktıktan sonra ağzımızı ve burnumuzu kapatacak şekilde örtmemizi, kendimizi kimyasal silahlara karşı korumamızı önerirdi.
Balkan Sendromu'nun ortaya çıkmasıyla geçmişte teyit ettiremediğimiz iki haberi doğruluk payı arttığı için bugün sizlerle paylaşmak istiyorum.
1. Bazı ülkeler Bosna'ya kimyasal atıklarını getirip attılar. Çöplük yerine kullandılar. Hatta bunu farkeden teknolojisi yüksek diğer ülkeler, örnekler alıp yine filmlerdeki gibi özel sandıklarla incelemek üzere ülkelerine götürdüler ancak sonuçlar gizli tutuldu.
Halen bölge insanını ve askerleri etkileyecek ölçüde kimyasal atık bulunuyor olabilir.
2. Savaş öncesi Avrupa'nın güçlü ordularından birine sahip olan Yugoslavya'da, Bosna-Hersek sınırlardan uzak olduğundan özellikle kimyasal silahlar için korunaklı bir bölgeydi. Ancak savaş sırasında oluşan kargaşa ve yeni sınırlarla kontrolsüz kalan bazı kimyasal silah depolarından sürekli sızıntılar oldu. BM askerleri ve bölgedeki uzmanlar da bunlardan haberdardı.
NATO, Sırplar'ın Kosova'da kimyasal silah kullanmasını önlemek için bazı kimyasal silah depolarını da vurmuştu. Ve böylece zehirli maddeler doğaya yayıldı. Bu arada son günlerde öğrendiğimiz bir diğer ürkütücü habere göre de kimyasal silahların etkisi laboratuvarda ölçülemiyor. Yavaş yavaş öldürüyor...
Uranyum ise radyoaktif olma özelliği nedeniyle ölçülebiliyordu. Ve endişeyle testimi yaptırdım.
PRİZREN'DE KULLANILDI
BALKAN Sendromu haberlerinin çıkmaya başladığı daha ilk günden alelacele yapılan resmi açıklamada "çatışmalar kuzeyde yaşanmıştır ve bizim askerlerimiz sağlamdır" denildi.
Oysa DU silahlarının en fazla kullanıldığı bölge yalnızca Türk askerinin değil nüfusunun çoğunluğunu da Türkler'in oluşturduğu Kosova'nın güneyindeki Prizren bölgesiydi. Ve etten kemikten yapılmış binlerce Türk askeri de henüz kontrolden geçmemişti.
TEST YAPTIRDIM
Korku ve endişeyle geçtiğimiz Pazartesi günü Küçükçekmece Nükleer Araştırma Merkezi'ne kontrol için başvuran ilk "olası Balkan Sendromlu" oldum. Akşam saatlerinde Genelkurmay'ın genelge yayınladığını bu hafta askerlerin de kontrole geleceğini duydum.
Türkiye'de "uranyum"u en iyi tanıyan uzmanlardan edindiğim bilgiler ve gördüğüm yardım endişelerimi biraz olsun dindirdi.
Ayrılmadan son sorumu sordum. Kanımda yüksek oranda bulguya rastlarsanız ne olacak? Yanıt, hayatı uranyumla içiçe geçen uzmandan geldi. Uranyumcu şakasıydı. "Geçmiş olsun deriz."
Dışarı çıktığımda ne düşündüm ve umut ettim biliyor musunuz?
Belki bizler kobaylar olarak giderken bu silahları ve bu silahları yapanları da yanımızda götürürüz. Hiç olmasa geride kalanlar rahat ve huzur içinde yaşar."
Şerif TURGUT
|