kapat

11.01.2001
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Online
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2001
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Nokia
HAŞMET BABAOĞLU(hbabaoglu@sabah.com.tr )


İnterneti de, çocukları da rahat bırakalım!

Üstünkörü tezlerle, basmakalıp yargılarla doğruyu bulmak mümkün mü?

Şimdi hepimiz bu soruya bir ağızdan "Elbette mümkün değil! Hayır!" diye karşılık vereceğiz; "Hayır! Hayır!"

Ama en çok yaptığımız şey de budur!..

İşte son olay... Kırıkkale polisi internet cafe'lerine baskın yapıp 130 çocuğu "suçüstü" yakalamış! Çocukların Emniyet Müdürlüğü'ne götürülüşleri, orada basın önüne çıkarılışları içler acısı. İnsan öfkeleniyor.

Yok yerden "suçlu karakterler" çıkarmak için bu kadar çırpınan bir toplumun sonra haline bakıp ağlaması ne garip!

Yaşları 10 ile 16 arasında 100 küsur çocuğun internet cafe'lerde vakit geçirmesi polis operasyonu gerektirecek kadar müthiş bir suçsa yanmışız... Son dönemde birbirini izleyen operasyonlara birini daha, hatta "en büyük operasyonu" ekleyin; neşteri indirip toplumun tamamını kesip atın da, bitsin bu sıkıntı!..

Ancak burada durup, olup bitene sakin kafayla bakalım mı?

Çünkü Kırıkkale'deki olayı değerlendirirken bir yandan da kendimizi sahte öykülerle kandırmamalıyız.

İnternet cafe"lerin çocukların "çağı yakaladıkları" yerler olarak medyada sunulması da bir doğruya işaret etmiyor.

Bu tez baştan aşağı uyduruktur. İnternet cafe"lerde çağ yakalanmıştır ama sadece teknoloji bakımından... Bir kere bunu bir yana yazalım.

Çocuklar internet cafe'lere "çağı yakalamak" gibi herkesin başka bir şey anladığı yüce(!) bir amaçla gitmiyorlar. Onlar çağın teknolojisinden keyif çıkarmak için oradalar.

"Bilgi edinmek için" orada bulunduklarına gelince...

Ne güzel olurdu! Onun için giden varsa da, helal olsun! Ama bu uyduruk bir tez.

Zaten internet dünyanın hiçbir yerinde başlıbaşına bir "bilgi pınarı" filan değil. (Enformasyonla bilgiyi karıştıranlara bu gerçeği anlatmak çok zor, biliyorum!) Bilgi edinmek, internet cafe'lere gitmenin gerekçesi hiç değil... Orada oyun oynuyor çocuklar. "Chat" yapıyorlar, vs.

Bazı veliler "çocuklarımız evlerinde internet varken neden cafe'de yapıyorlar bu işi?" diye sormuşlar. Demek ki, bir kötülük var işin içinde, diye düşünüyorlar.

Bu saçmalık!..

Çocuklar birlikte olmak ister, birlikte oynar, birlikteyken hayattan haz alırlar.

Evde internetiyle başbaşa kalan çocuk içe kapanık, "hayattan kopuk" oluyor, beğenmiyorsunuz...

Dışarı çıkıyor, evde yapacağı internet muhabbetini arkadaşlarıyla yapıyor, onu da beğenmiyorsunuz... Eh, bir karar verin artık!

Bir de şu nokta var: Emniyet Müdürü Hayrettin Gök gözaltına aldığı küçüklere "Sizi iyi yerlerde görmek istiyoruz. Bir daha bu tür yerlere gitmeyin."

İyi! İyi de, nerede o iyi yerler?

Ayrıca kim karar verecek iyi yerin, kötü yerin neresi olduğuna?

Her zaman ve hep "Büyükler" mi, otoriter "Büyüklerimiz" mi karar verecek buna?..

O zaman hiç inandırıcı olmuyor.

Çocuklar "Büyükler"e inanmıyor. Bilesiniz...

OKURKEN
Anlamak zaman alıyor...

Cahide Birgül sessiz sedasız edebiyat dünyamıza girmiş ama hemen kendi okurunu bulmuş bir romancı.

İlk romanı Gölgeler Çekildiğinde 1998'de çıkmıştı. İki sayfa okur sonra herhalde elimden bırakırım diyerek başlamış ve aynı gece sabaha kadar okuyup bitirmiştim. "Ev iclerindeki" hayatlarımızın birbirimize itiraf etmeye pek de cesaret edemediğimiz kasvetini pek az yazar bu kadar iyi anlatabilirdi. Yeni romanı Geceye Uyananlar (Oğlak yayınları)bir ağabey ve kızkardeşin ağızından anlatıyor hem kendilerinin, hem de ülkenin öyküsünü...

Her okurun ilgisini çeker mi Geceye Uyananlar, bilmiyorum. Ama benim son aylarda okuduğum romanlar arasında özel bir yere sahip...

En iyisi romanda altını çizdiğim satırlardan birkaçını buraya alıp sizinle paylaşmak.

* "Abi olmaktan öte, bir kahramandı benim için. Ama bir gün ansızın gördüm ki, benim kahramanım zayıf olanın yanında değildi. O zaman anladım, eğer benim abim değilse, 'kahraman' diye adlandırılacak biri yoktu yeryüzünde. Diğer milyonlarca insan gibi, benim de bunu anlamam uzun zaman almıştı."

* "Sadece, sadece onun için savaşmak isterdim. Sanki asırlar geçti üzerinden! Sonra büyüdü Nilüfer ve o güzel saatlerimiz geçmişte kaldı! Uyurken odasına giriyor ve sokağın ışığında seyrediyorum onu. Başucunda dikilip, küçüklük halini seyrediyorum. Uyurken o sevgi dolu kıza ne kadar benzediğini görmek üzüyor beni..."

* "Geleceğine inancım azaldı, azaldı ve yok oldu sonunda. herkes için böyle midir, herkes sevdiğini beklerken, gitgide daha mı zavallı hisseder kendini? Önemsenmeyen, değer verilmeyen, hatta unutulan biri olduğuna benim kadar yürekten mi inanır?"

ALTYAZI
Katharine Clifton: Bir gün her şey bizim için iyi olacak mı?

Count Almasy: Evet... Elbette!

Katharine Clifton: "Evet" sözcüğü insanı rahatlatıyor. Fakat "Elbette" öyle değil...

(Anthony Minghella'nın bol Oscarlı 1996 yapımı İngiliz Hasta filminden)

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır