Bu bahar da geçti işte!..
Televizyon hayatı değiştirebilir mi?
Hayatımızın akışını etkileyebilir mi?
Ahlâki değerlerimizi, dünyaya bakışımızı, anlayışlarımızı altüst edebilir mi?
Yirminci yüzyılın en büyük icatlarından biri sayılan televizyonun insana ve toplumsal yaşama ilişkin etkileri tam yetmiş yıldır tartışılıyor.
Bu tartışma yapılırken de daha çok olumsuzluklar üzerinde duruluyor..
Şiddetin ve ölçüsü kaçmış cinselliğin etkilerine dair tezler-antitezler havada uçuşuyor.
Ülkemizin televizyon tarihi çok uzun sayılmaz...
Tartışmaların ve araştırmaların derinliği ve kapsamı da henüz ciltler doldurmuyor..
Lâkin, örnekler de yok değil..
Türk televizyon yayıncılığının toplumsal yaşama "olumlu" etkileri konusunda yapılmış araştırmalardan en önemlileri "Siyaset Meydanı"na ilişkin olanları...
Birikim Dergisi'nin "Siyaset Meydanı" özel sayısındaki şu vurgulama, bu yazının ilk cümlesindeki sorunun cevabı gibi:
"Siyaset Meydanı, bu alanda gerçek insanların gerçek davranışlarını değiştirdi."
Prof. Haluk Şahin ise şöyle yazıyordu:
"1990 öncesinde Türkiye tam anlamıyla tartışma özürlü bir toplumdu... Kazara farklı düşünce sahipleri aynı mekanda buluşacak olsalar, mutlaka kavga çıkardı.
Özel televizyon tartışmaları (Siyaset Meydanı) tüm bunları değiştirdi..
Çok farklı kesimlerden insanlar, aynı mekân içinde, güçlü lambaların ışığı altında biraraya geldiler. Ve ilk defa 'düşman'larını gördüler. Onunla konuşmak zorundaydılar, çünkü tartışma başlamıştı."
Prof. Toktamış Ateş'se ekliyordu:
"ATV"deki Siyaset Meydanı'nın hazırlayıcısı Ali Kırca, yaşamımıza yeni bir düzen getirdi.."
Parlamenterler ve siyasi parti liderleri, Siyaset Meydanı'nın "İkinci bir meclis görevi"ni ifa ettiğini kabul ediyorlardı.
Bülent Ecevit bu durumu şöyle özetliyordu:
"Siyaset Meydanı, televizyon yayımcılığında çığır açtığı gibi, ülkemizde katılımcı demokrasiye de çok önemli bir boyut eklemiştir."
Türkiye'de yapılan bu değerlendirmeleri dış basında ve yabancı televizyonlarda "Siyaset Meydanı" üzerine yapılan araştırmalar daha da ileri götürüyordu:
Le Monde: "Bu sessiz bir devrim sanki"
Washington Post: "Televizyon yayıncılığında devrim.."
***
Bu alıntılar, 1990'ların ortalarında yapılan değerlendirmelerden aktarıldı...
Özeti şuydu:
"Evet, televizyon, hayatı, toplumu ve insanı değiştirebiliyor.."
Yaklaşık beş yıl sonra, ikibinli yılların başında, yeniden; televizyonun, hayatı, toplumu ve insanı olumlu bir yönde değiştirebileceği konuşuluyor..
"İkinci Bahar" her Perşembe akşamı Türkiye'yi derinden sarsıyor...
Daha doğrusu "sarsıyordu..."
Bu gece son kez sarsılacağız..
Ve "o" sonsuza dek çekilip gidecek hayat sahnemizden..
Ebediyyen veda edecek bize...
Ve biz son kez sarsılacağız...
Sonrası, bir büyük yalnızlık...
Perşembe akşamları artık hepimiz için "hüzünler zamanı"dır...
***
"İkinci Bahar" neden yüreğimizden yakaladı bizi?..
Neydi dizinin sırrı?
Toplum bilimciler ve iletişimciler bunu daha uzun süre tartışacak elbet...
Ama biz kendi vardığımız sonucu söyleyelim mi? Ya da izlenimlerimizi?
Dizinin oyuncu kadrosu... İşin sırrı galiba orda.. Kim seçmişse iyi etmiş...
Bir süredir "İkinci Bahar"cılarla birlikteyiz. Tuhaf ama gözlerine bakarken gözlerimiz doluyor... Dizideki "hayat"larını onların gözlerinde tepeden tırnağa gerçekmişçesine yaşıyoruz her seferinde..
Seviyor, mutlanıyor, kederleniyor, aşık oluyor, öfkeleniyor, ama sonunda hep insan olmanın ortak paydasında "sıradan ve temiz" hayatları kendi ömür arabamızın dizginlerine koşuyoruz..
Koşuyorduk..
***
"İkinci Bahar"la ilgili yazıya "Siyaset Meydanı"yla başlamamız boşuna değil... 1990'ların en çok konuşulan programıyla, 2000'lerin "televizyon fenomen"i yarın gece buluşuyor...
Siyaset Meydanı yeniden "Merhaba" derken, "İkinci Bahar" veda ediyor...
Şarkılardaki gibi.. "Merhaba"yla "Elveda" içiçe...
Ve ahali ayağa kalkmış, bu "zamansız veda"ya isyan ediyor...
Tıpkı şarkılardaki gibi, "Geç buldum, çabuk kaybettim" diyor..
Hayatta böyle değil mi?
Çabuk kaybettiklerimiz, hep geç bulduklarımız değil mi?
Ya da biz hep öyle zannetmez miyiz?
Dahası...
Hayat sonsuz mu ki, "İkinci Bahar" sonsuza dek sürsün?
O da bitti işte...
Dua ve şükredelim ki, giderayarak ikinci bir bahar daha bahşetti bize.
Ama bu bahar da bitti işte...
Bitiyor...
Ve geçip giderken bir televizyon dizisi, bir hayat dersini ekrana kazıyarak veda ediyor:
Nasılsa bitecek... Öyleyse:
Ölüme ve sona isyan etmek yerine, hayatı yaşarken yakalayın...
Bir ömrün içine sayısız baharlar sığdıranlar en bahtiyar olanlardır..
Güle güle İkinci Bahar...