Karanlığa çekiyorlar. Bilgi kirletiyorlar. Hedef saptırıyorlar. Hırsızın büyüğünü saklıyorlar.
Siviller tükürdü, pisletti!
Asker yalatıyor!
Başbakan Ecevit, Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, gizli görevli arıyor. Bir yüksek rütbeli komutan bir gazeteye; "Enerji Bakanlığı'ndaki yolsuzlukları, rüşveti, hırsızlığı biz askerler soruşturuyoruz, düğmeye bastık, biz kovalıyoruz. Enerji Bakanı Ersümer, hırsız kovalama işinde yok. Onun adını silin..." türü laflar etmiş...
Kim bu komutan?
Gazete adını niçin vermez? Ülkenin elektrik şirketi, devlete pahalı elektrik satılarak, pahalı santral satılarak, pahalı nakil hattı satılarak soyulmuşsa, elde belgeler varsa, bu soygunu TEAŞ üst düzey bürokratları, politikacılar ve ahlaksız işadamları bir araya gelerek yapmışsa ve bu komutan da bunu tespit etmişse, bu komutan adını niçin gizler? Gazeteci komutanın adını yazmaktan niçin çekinir? Ortada bir soygun varsa ve bu soygunu yapanları yakalamak için sivillerden önce askerler, polisten önce jandarma harakete geçmişse ne var bunda çekinecek, gizlenecek, sakınacak, saklanacak?
Siviller tükürdü. Asker yalatıyor.
Siviller soydurdu. Asker yakalıyor.
Gerçek bu...
Bu gerçeği kabullenmek ve askerin toplumdaki "güvenilir" imajını geçebilecek bir sivil kaliteyi yükseltmek yerine "Askerlerin ihtilal yapma niyeti var..." diye ortalık bulandırılıyor. Yükselt sivil kaliteyi: Hangi komutan ihtilal yapma niyeti taşıyorsa, tut yakasından hesap sor.
Namuslu olalım...
Doğruyu söylemekten korkmayalım...
Siviller, Enerji Bakanlığı'nın yüksek bürokratları, bakanı, bakanın partisinin başkanı, "Türkiye karanlıkta kalıyor" diye büyük korku yarattılar. Kanun hükmünde kararnameler çıkarttılar. Yüzer-gezer santral satın alınması için şartnameler hazırladılar. Dünyanın hiçbir ülkesinde görülmedik bir hızla 75 günde yüzer santral kurulması işini ihaleye çıkardılar.
İhaleler yapıldı. 80 gün geçti.
İhaleleri onaylamadılar.
Şimdi şu son operasyonda jandarmanın gözaltına aldığı Ankara'daki milletvekillerine her biri 400 bin dolar değerinde Angora villalarını yapan, TEAŞ'ın üst yöneticilerine ve hatta Bakan Cumhur Ersümer'e de bu villalardan sattığı söylenen Hüseyin Arabul adlı işdamanının, yüzer santral yapmakta olduğu ortaya çıkıyor. 4 milyar dolarlık ihalenin altında imzası bulunan TEAŞ Genel Müdürü Muzaffer Selvi'nin evinde yapılan aramada, Jandarma 400 bin dolar nakit döviz buluyor. TEAŞ, kişiye özel ihale şartnamesi hazırlıyor. Genel müdürün evinde 400 bin dolar çıkıyor.
Siviller tükürmüş, asker yalatıyor.
Ecevit açıklamalı!
100 bin anonim şirket, 400 bin limited şirket içinde krizden etkilenmeyen hemen hemen yok gibi... Son bir yıl içerisinde 3 bin 400'ü Ankara'da olmak üzere Türkiye çapında toplam 26 bin 170 işyeri kapandı.
Türkiye boğulma yolunda...
Kriz yakıyor, kavuruyor.
Fabrikalar kapanıyor.
Tezgahlar duruyor....
Tarlalar ağlamakta...
Bankalar sıkışmakta...
Mağazalar sinek avlamakta...
Bu krizi; devlet bankalarının büyük boyutlara ulaşan görev zararları tetikliyor, ateşliyor, büyütüyor, sürekli kılıyor.
Ne demek görev zararı?
Zararın görevi nasıl olur?
Kim emir veriyor? Devlet bankaları kimin adına zarar ediyor?
Dört gündür soruyorum.
Başbakan susuyor...
Toplumdan bilgi saklıyor.
Soru 1:
Devlet bankalarının toplam görev zararları 20 milyar dolar mıdır? Yoksa 35 milyar dolar mı?
Soru 2:
Devlet bankaları tek tek ne görev yaptılar da bu kadar zarar oluştu? Bu görevleri onlara hangi politikacılar verdi?
Soru: 3
Ciddi bir İngiliz ekonomi gazetesinin (Financial Times) geçen hafta yayınladığı bir yazıya göre, Türkiye'deki devlet bankalarından politik gücü kuvvetli olan insanlar kredi alıyor ve bunu geri ödemedikleri için görev zararları büyüyor. İngiliz gazetesinin bu iddiası doğru mudur? Görev zararları içinde kişilere, özel ve devlet şirketlerine verilen pay nedir?
Başbakan Ecevit açıklamalı...
Nedir bu görev zararları?
Bankalara "zarar edin ama bu işi de yapın" diye kim emirler verdi?