Besbelli ki 21. Yüzyıl, özellikle 2. yarısından sonra, akıl almaz bir düzeye çıkaracak tüm insanlığı...
Elbet sorabilirsiniz bana:
- Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? Diye...
Bizim Türkiye'nin, biten yüzyılı da rezalet bir fiyaskoyla ıskalamış olmasının baş nedeni; kendilerine "Devlet" süsü veren, Hazine'den geçinmeli üst düzey kadroların, "evrensel değişim"i görmezlikten gelmiş olmalarıydı...
Çünkü onların birer Padişah kırıntısı olarak, "astığı astık, kestiği kestik" bir pozörlükle, egemenlik saltanatı sürebilmeleri; ancak Türkiye'nin "evrensel değişim"in dışında kalmasıyla mümkündü...
O nedenle Türkiye hala daha, bir köylü toplumu olma özelliğini aşamadı...
Nasıl ki, Adalet Bakanlığı'nın Bütçe'den aldığı binde 7'lik pay da, hala daha aşılamadı...
Türkiye "evrensel değişim"e uyum sağlayabilmiş olsa; bir yanda 3 bin mahkeme binası eksiği varken, bir yanda da Ankara egemenlerinin emrine sunulmuş, 370 bin resmi lojman mı olurdu?
Hiç kuşkunuz olmasın ki, Türkiye; hem "onlar-biz" ayrımlarıyla Dünya'nın; hem de çeşitli sansürler ve kitap yasaklarıyla, "evrensel değişim"in ve saydamlaşmanın; kasıtlı olarak dışında tutulmak istenmiştir.
Yoksa "yaşam kalitesi" açısından Yunanistan'ın bile 65 basamak altına mı düşerdik?
Şimdi gelelim 21. Yüzyıl'ın, özellikle 2. yarısından sonra, tüm insanlığı akıl almaz bir düzeye nasıl çıkaracağına...
Yalnız önce bir kez daha şunu vurgulayalım:
Bugün İstanbul'daki apartman kapıcıları, 73 bin gün önce yaşamış olan Avrupa İmparatoru Napoleon'dan çok daha konforlu yaşıyorlar..
Napoleon, ne bir otomobile binebildi, ne telefonla konuşabildi, ne de yattığı yerden TV'lerde bir film, yahut bir maç izleyebildi..
Nasıl oldu da, 73 bin gün içinde İstanbul'daki apartman kapıcıları, Avrupa İmparatoru Napoleon'dan daha konforlu yaşayan bir duruma gelebildi?
Herhalde politikacılar, bürokratlar, emlak komisyoncuları sayesinde olmadı bu...
Ya kimler sayesinde oldu?
Bilimciler, fizikçiler, kimyacılar, teknik uzmanlar v.s. sayesinde..
Biliyorsunuz Türkiye'de, "evrensel değişim"e katkı yapma yarışı yok...
Peki, ne var?
Çok geniş anlamda bir siyaset yarışı var; yani başa geçip yönetme yarışı...
O nedenle de yine kimse, 21. Yüzyıl'ın getirmekte olduğu değişikliklerle pek ilgilenmiyor... "Böyle gelmiş, böyle gider" inancından kopamıyor...
Ve göremiyor, evrensel değişimde liderliğin; Robespierre gibi, Lenin gibi, Mao gibi liderlerin elinden; bilimcilerin eline geçtiğini...
Bu yüzden, bir yığın genç insan da, boşuboşuna ölüyor siyaset kavgalarında..
Önümüzdeki dönemlerde, petrol de tahtından inecektir, politikacılık da.. Saydamlık genişledikçe, sade politikacıların demagoji alanları gitgide daralmayacak; aynı zamanda tanrısal görünümdeki eski zaman politikacılarının da, halk kitlelerini nasıl kazıklamış oldukları büsbütün ortaya çıkacak...
Maalesef Türkiye, ne kendi gerçekleriyle yüzyüze gelmeye alışık; ne de, eksisi artısıyla tarihsel bir bilince sahip..
Onun için de, kendi iç dinamikleri sayesinde değişmek yerine; globalleşme sürecinin dış dinamikleriyle değişmek zorunda kalacak...
Değişim'e uyum sağlamaktan yana olanlarla, karşı çıkanların çekişmesi başladı bile...
Matbaayı 300 yıl boyunca reddetmenin; "nesir edebiyatı" ile kitap ve gazeteden yoksunluğun; kendi anadilinin "sözlü ve yazılı" boyutlarıyla bütünleşemeyip, "şifahi bir toplum" olarak kalmışlığın bedelleri bunlar..