Dün, silinecek numaralara bir "yenisi" daha eklendi. Şair, öykücü, romancı, tiyatro yazarı, denemeci ve bütün bunların toplamı olarak da "hayat adamı" Necati Cumalı "kısmeti kapalı gençlik" arkadaşları arasına katıldı.
Gençliği, ekmeğin "karne" ile verildiği, çayın şeker niyetine kuru "incir" ve "üzüm"le içildiği İkinci Dünya Savaşı günlerinde demir almıştı hayattan...
Çağdaş Türk tiyatrosuna "Mine", "Nalınlar", "Derya Gülü" gibi nitelikli oyunlar kazandırdı.
Denemelerini, incelemelerine, güncelerini kendisine saklamayıp okurlarıyla paylaştı.
Fransızcadan çevirdiği şiir ve tiyatro yapıtlarıyla Türkçemizin ve tiyatro dağarının zenginleşmesine katkıda bulundu.
1964 yılında Berlin Film Festivali'nde "Altın Ayı" ödülünü kazanarak Türk sinemasının uluslararası başarı grafiğinde nirengi noktası kabul edilen "Susuz Yaz"ın jeneriğinde film öyküsünün yazarı olarak "Necati Cumalı" adı yer alıyordu.
Kimi şair ve yazarların spor tutkusu, özellikle de futbola merakı bilinir.
Bu, özel bir meraktır belki.
Cumalı ise futbola merakını kendi özel dünyasına hapsetmeyerek okurlarıyla paylaşmayı yeğledi ve 70'li yılların günlük gazetelerinin spor sayfalarını imzasını atmaktan çekinmedi.
Çünkü bütün yazdıklarında da görüldüğü gibi, hayattan geliyordu, hayatın içinden geliyordu. Aşk da hayatın içindeydi, futbol da.
Edebiyatın son yıllarda düştüğü açmaz, bir başka deyişle toplumun edebiyata ilgisizliği yüreğinde zaman zaman kırgınlık yaraları açmasına neden olmuştu. Biraz küskün gibiydi.. .Ay büyürken uyuyam" diyordu ya, o ebedi uykusu da yazdıkları gibi yalın ve aydınlık olur...
REFİK DURBAŞ