Teftiş memuru adıyla 1261'de (Miladi 1840) temeli atılan polis teşkilatının ilk yönetmeliği 17 madde üzerine kurulmuş ve Avrupa'ya bu konuda da bilgi verilmişti. (1845)
Karakollarda adli ve idari tahkikat-ı Zaptiye Zabitanı ile sürdüren bu teftiş memurlukları 1880'de kaldırılmış ve Gülhane Hattı Hümayunu'nun ardından geniş kadrolu polis teşkilatı gündeme gelmişti.
Emniyeti Umumiye Müdüriyeti ise Zaptiye Nezareti'nin kaldırılması ile faaliyete geçmişti. Miralay Galip Bey'in zamanında polis maaşı 400 kuruşa çıkarılmıştı. Avrupa polisinin çalışmalarını dikkate almak ve konuda "Fenni" gelişmeleri yerinde görmek amacıyla yapılan ilk tetkikler de bu döneme rastlamaktadır. İstanbul Polis Okulu Müdürü Ahmet Bey başkanlığındaki heyetin Londra tetkiki yararlı sonuçlar vermiş ve Üsküdar ile Beyoğlu Polis müdürlüklerinde adli ve idari kısımlar faaliyete geçirilmişti. Fatih'in İstanbul'u fethi ile göreve başlayan Bostancıbaşı'lar, hem sarayları hem de bağ ve bostanları koruyordu. Ağaların doğrudan doğruya padişaha bağlı olması ile Bostancı Ocağı faaliyete geçiyor ve bir yandan zabıta bir yandan da belediye işleri ile meşgul oluyorlardı. İdama mahkum olan saray üst kademesinden kelle alınması da Bostancıbaşı'nın görevleri arasındaydı.
Osmanlı döneminin asayişinde çok önemli yeri olan Asesbaşı bir çeşit taharri yani gizli polistir. Ases, "Fesatçı, şerir ve kötü ruhlu kimselerin tecavüz ve saldırılarından korumak için geceleyin dolaşmak"tır. Bu görev de Yeniçeri ortalarından 28'inci Bölüğün çorbacısına yani komutanı Asesbaşı'na verilmişti. Fatih döneminde, geceleyin asayişi temin amacıyla kurulmuş olmasına karşın zamanla gece gündüz Şehir Subaşıları ile İstanbul'un asayiş ve inzibatını da yüklenmişlerdi. Evliya Çelebi bunlar için şu tanımlamayı yapmaktadır:
"Tutma, vurma, kovma, basma, asma, kesme adamlarıdır."
Yine Evliya Çelebi'nin ifade ettiği İstanbul'da sayıları 12 bine varan Esnaf Paspanları'nı "İnzibat Memurları" olarak tanımlamak mümkündür.
Naima Tarihi'ne göre Asesbaşı Zülfikar Ağa Köprülü'nün sadrazamlığı sırasında 4 bini aşkın kişiyi öldürtüp, cesetlerini denize attırmıştır. İstanbul'un zorbalardan temizlenmesi açısından son derece sert davranan Asesbaşılar, devletin umumi hapishanesi olan Babacafer zindanında kuvvet bulundurur ve idam cezalarının uygulanmasını bölüğü ile izlerdi.
Böcekbaşı ise failleri meydana çıkarılmayan suçları takip ve gizli işler içeren zabıta görevleri için kurulmuştu. Çuhadar ise umumi yerlerde, mahallelerde dolaşır kumar oynayanları, fuhuş yapanları ve diğer buyruk çiğneyenleri kılık kıyafet değiştirerek yakalar ve "Tomruk" adı verilen cezaevlerine tıkarlardı.
Polis tarihinin en büyük hocalarından biri olarak bilinen Derviş Okçabol "Türk Zabıta Tarihi ve Teşkilat Tarihçesi" adlı kitabında eskilerin polis mensuplarına şöyle bir tarif getirir:
"Bence Böcekcibaşı adli zabıta işinin başkanı (Polis Kriminel Şefi), Salmalar da dedektiftir. Bugün karakolhane dediğimiz yerlere eskiden kulluk denilir, bu yerlerde çalışanlara da Kullukçu veya Yasakçı adı verilirdi. Kulluklarda Kara Kullukçu başı, Kara Kullukçu zabiti, Kara Kullukçu çavuşu ile Kara Kullukçu efradı bulunurdu."
(Ankara Polis Enstitüsü Neşriyatı, 1940)