kapat

Pazar Eki
24.12.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Online
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Füsun, Anka'nın huzurunda
O an anlamıştım. Karşımda bir daha hiç göremeyeceğim yücelikte bir kuş vardı. Ulu Anka adına! Belki de o, yıllardır rüyalarımda gördüğüm, bana yol gösteren kuştu. Bir an başım döndü, gözlerim karardı. Bayılıverdim!

En son hatırladığım şey, kendimi kötü hissedip önüme ilk çıkan pervaza konduğumdu. Fakat gözlerimi açtığımda dışarıda değil, bambaşka bir evdeydim. Çok büyük bir kafesin içinde. Böyle kafeslerin ancak masallarda olacağını zannederdim. Neredeyse tavana kadar yükselen, pirinçten, aralıkları geniş geniş (benim hamile kalmadan önceki halimle geçebileceğim kadar), askılıkları porselenden, yem kapları şu ünlü çinilerden bir kafes. Aman Allahım o ne görkem. Yerleri pırıl pırıl, tek bir arpa tanesi bile bulamazsınız. Ya o kristal suluğu. İşte gözlerimi ilk açtığımda o kristal suluk üzerinde gezinen ışıklar gözümü almıştı.

Kendime biraz daha geldiğimde ise karşımda bütün haşmetiyle oturan inanılmaz büyüklükte ve güzellikte bir kuş gördüm. Bütün dikkatini bana vermiş, fakat hiç şaşkın değil. Sinirli de değil. Yalnızca çok sessiz ve çok ağır. Kendime gelmeye çalışarak şöyle dedim: "Pardon, sizi rahatsız etmiyorum umarım." Bu inanılmaz yaratık sadece baktı ve gözleriyle oturmamı işaret etti. Bir yandan kendimi tanıtmak, bir yandan da kafesin dışındaki bu inanılmaz güzellikteki evi incelemek istiyordum. Her detay müthiş bir varlığın habercisiydi. Biraz ileride iki çok güzel kadın, çok şık koltuklara oturmuşlar

kahvelerini yudumluyordu. Evin hanımı olduğunu anladığım kişi beni odalarının penceresinde nasıl bulduğunu, acıdığını ve içeri aldığını anlatıyordu. Benim için özel bir kaba vitaminli su koyduğundan bahsediyordu.

AY SARAYINDA BEN
Etrafıma baktım ve sağımdaki küçük, üstü minelerle işlenmiş kabı gördüm. Hemen içmek istiyordum ancak karşımda duran bu heybetli varlıktan müthiş çekiniyordum. Bu sefer gözleriyle işaret etti. Suyu içerken bakışlarını ensemde hissediyordum, fakat dönüp göz göze gelmeye hiç cesaretim yoktu. Suyu tamamen bitirdikten sonra yerime döndüm. Acaba bir kelime daha etmeli miydim? Cevap alabilecek miydim? Yoksa o konuşamıyor muydu? Zorlarsam belki de rencide etmiş olacaktım.

Ya da beni kaale bile almıyordu. Belki de sadece onu geçici olarak rahatsız eden, şişko bir yaratıktım. Tüm bunları düşünürken "Sen" dedi, "hamilesin." "Evet," dedim. "Ve sen" dedi yine, "bu dünyada hiçbir kuşun düşünmediklerini düşünüyorsun."

Bayılacak gibi olmuştum. O an anlamıştım. Karşımda belki de bir daha hiç göremeyeceğim yücelikte bir kuş vardı. Ulu Anka adına. Belki de o, yıllardır rüyalarımda gördüğüm, bana yol gösteren kuştu. Bir an başım döndü, gözlerim karardı. Son hatırladığım ise yere yığıldığımdı.

Aslı E. Perker

Sürecek


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır