Sistem tutsakları
Cezaevlerinde eylem yapan mahkumlar sayesinde, siyasi literatüre "tutsaklar" kavramı da girmiş oldu.
Mahkumlar kendilerine "tuksak" dedikleri için...
Hadisenin ateşi bir nebze söndükten sonra İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ı dinliyorum, yaptığı basın toplantısında...
Tantan, yalnızca o toplantıda değil, son aylardaki birçok açıklamasında, kelimelerle tam ifade etmese de, büyük "sıkıntılardan" söz ediyor.
Terörle baş edebilmedeki sıkıntılardan...
Ekonomi dünyasındaki, başıbozukluktan...
İş alemindeki çetecilikten...
Yasal yetersizliklerden...
Politikanın kifayetsizliğinden...
Mevzuat ve bürokrasinin hükümranlığından yakınıyor İçişleri Bakanı...
Şöyle de düşünmek mümkün ki:
Bir İçişleri Bakanı, şimdiye kadar alışılmamış biçimde, yıllardır gazeteci ve yazarların dile getirdiği sıkıntıları seslendirmeye çalışıyor.
Buna, büyük gayretler içersinde gördüğümüz Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün sıkıntılarını da ekleyebilirsiniz.
Ecevit'in, Bahçeli'nin ve Yılmaz'ın "vücut dillerini" dikkatle okuyun...
Neredeyse yatağa düşecek kadar yorgun ve bedbin görünüyorlar.
Meclis'teki vekiller ise, sıkıntılarını birbirlerine boğazlamaya çalışarak gidermeye çalışmaktalar...
Peki, bu manzaranın sebebi nedir acaba?..
Bence, iktidardakiler de, muhalefettekiler de ve hatta bu memleketin milyonlarca insanı, yürürlükteki sistemin "tutsağı" haline gelmiş görünüyorlar.
Sanıyorum ki hepimiz, bir yönden, bir ya da birkaç sebeple...
Veya birçok açıdan, "sistemin tutsakları" durumundayız.
El birliği ise sistemin sorgulanıp, revize edilmesi gereği de buradan kaynaklanıyor.
Dışarısı
Gazetelerde bir haber:
Emine Öymen, cinayetten hükümlüydü.
Aftan yararlandı.
Antalya cezaevinden büyük sevinçle çıktı.
Artık özgürdü.
Bir taksiye bindi.
Kumluca'daki evine yollandı.
Ama bindiği taksi, yolda bir tankerin altına girdi.
40 yaşındaki Emine Öymen evine varamadan öldü.
Emine Hanım, içersi mi daha tehlikeli, yoksa dışarsı mı, onu da anlayamadan hayata veda etti.
F tipi
Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'un sık sık sözünü ettiği bir çalışma vardı. Cezaevleri, bundan böyle modern bir infaz sistemi ile idare edilecek, "bağımsız kurullar" cezaevlerini denetleyecekti.
Bu sözü takip ediyoruz.
F Tipi cezaevlerinde, hükümlü ve tutukluların "can güvenlikleri" ve "yaşam dokunulmazlıkları" tam anlamıyla sağlanmadıkça, vicdanlar müsterih olmayacaktır.
Bir cezaevi, ne tipi olursa olsun, orada "hakimin hükmü"nden başka hiçbir hüküm ve uygulama icra edilemez.
Bir demokrasi fıkrası
Nasılsa tatildeyiz.
O zaman hoş bir fıkra ile süsleyelim sütunumuzu:
Bakalım, yere göğe koyamadığımız demokrasimiz ve ekonomik geleceğimiz ne vaziyette?
Çocuk sormuş babasına:
"Demokrasi nedir babacığım?"
"Demokrasi tıpkı evimizdeki yaşam gibidir oğlum" demiş babası...
Parayı ben kazanıp getirdiğim için ben, işadamıyım.
Evi annen yönettiği için, annen hükümet sayılır.
Sen de derslerini çalışıyorsun, halksın!..
Peki kardeşim kim, hizmetli kim?
Kardeşin demokrasimizin geleceğidir, hizmetli de işçilerdir...
Çocuk ertesi gün bir de bakmış ki, kardeşi altına etmiş, pislik içinde...
Annesine koşmuş, odasında uyumakta...
Mutfağa koşmuş babası ile hizmetli öpüşüyorlar.
Şaşkın vaziyette kardeşinin yanına dönen çocuk, babasının tarifine göre vaziyeti şöyle tespit etmiş:
Hükümet uyuyor, işadamı işçiyi öpüyor, demokrasi terkedilmiş, geleceğimiz de bombok!..