Dört şey geri gelmez; söylenen söz, atılan ok, geçen zaman ve kaçırılan fırsat.. Hazreti Ömer'in bir sözü bu..
Parlak bir sanayi yöneticiliği yaşamından sonra insan ve doğa sevgisinin çevrelediği emeklilik dünyasında güzel şeyler üretmeye devam eden Can Kıraç, dostlarına gönderdiği yeni yıl kartında bu hatırlatmayı yapmış..
Ötekiler için neyse de, fırsatlar konusunda şükür ki Tanrı bize karşı cömert..
2000 yılını büyük umutlar veren fırsatlarla karşıladık: Türkiye'nin AB'ye aday üyeliği Helsinki'de kabul edilmiş, IMF de ekonomik istikrar programına desteğini ilân etmişti.
Fırsatları iyi kullandığımız söylenemez.
Ekonomik programdaki meşakkatli kazanımlarımızı, uyduruk bir kriz yüzünden büyük ölçüde kaybettik.
Kimi çevrelerin samimi bölünme kuşkuları, kimi çevrelerin kurallı, şeffaf ve demokrat bir düzende yaşamaya razı olmamaları nedeniyle Avrupa Birliği yolundaki hızımız ve heyecanımız da azalmaya başladı.
Ama yılın sonundaki bilanço, 2001'i yine de yeni bir başlangıcın trampleni yapıyor.
2001 yeni bir umut ve fırsat yılı sayılmayı hak ediyor..
Eskilerle yürümez
Mali krizi göğüsleyecek kaynak sağlanmıştır.
Hükümet, istikrar programını başarmak için gerekli olan cesur eylemleri, ek niyet mektubu ile IMF'ye taahhüt etmiştir.
Cezaevleri terörün ve çetelerin elinden kurtarılmıştır. Af milleti mutsuz etse de bu durum yargı ve infaz sistemini ıslah etmek yolunda mükemmel şartlar yaratmıştır.
2001 yılında, uyumlu, diri ve inançlı bir hükümet büyük işler başarabilir.
Üçlü koalisyonun neredeyse ikinci yılını dolduran ve hayli yorulan Bakanlar Kurulu bu misyonu götüremez. İhtiyaç duyulan kamuoyu desteğini ancak "yeni" denilebilecek bir hükümet alabilir.
Ecevit, Bahçeli ve Yılmaz, hiç bir sebebe bu fırsatı feda etmemelidir.
Yorulmuş, yıpranmış ve pasif kalmış bakanları değiştirerek iktidarı ateşlemek, zaten bir süredir "gizli gündem"de planlanıyordu.
Ama olmadı. Neden olmadı?.
Dışa karşı da lâzım
Bu ihtiyacın son TÜSİAD toplantısında dile getirilmesi ve İTO Başkanı'nın ekonomiye el koyması için askere çağrı yapması, anlaşılıyor ki koalisyon liderlerini kızdırmış.
"İşadamları çenelerini tutsalardı bu iş şu günlerde olacaktı" deniliyor. Belli ki "TÜSİAD istediği için hükümeti değiştirdiler" denileceğinden korkuyorlar.
Ddoğru bir adımın, işadamları tarafından da destekleniyor olması, o doğrunun feda edilmesini gerektirir mi?
Hükümet haysiyet kavgası yapacaksa, askeri vesayet görüntüsünü kaldırmanın çaresini aramalıdır.
Bugünkü manşetimiz uyarıcıdır.
Hükümet AB sürecini 2004 yılında tamamlamayı hedeflediğini açıklamıştı. Ankara'ya gelen bir Fransız askeri heyeti, Türk Genelkurmayı'nın tahminini araştırdı.
Cevap "Bu süreç 10 yılı alır" oldu.
Nice Zirvesi, hükümetin iddiasını değil, Türk Genelkurmayı'nın tahminini esas aldı. Yabancılar hükümeti değil askeri dinliyor.
Etkileyici bir hükümet değişikliğini geciktirmenin bizce bahanesi yoktur artık.
Hayat, cesur adımları ödüllendirir.
Fırsatları küstürmeyelim!