Denize yağ boca eden Şehir Hatları gemisi düpedüz, ekmek yediği çanağı kirletti
GEÇEN Cuma bir arkadaş grubuyla Burgaz Adası'na gittik. Sirkeci'den 11.15'de kalkan Şehit Sami Akbulut adlı vapura 11.50'de uğradığı Kadıköy'den binip yola koyulduk. Hava adamakıllı sertti. Soluk kesen bir ayaz vardı. Buna rağmen Adalar'a yaklaşırken, artık kendisini gerçek anlamda belli eden "kara kış"ın varlığını doğanın görkemli ama dingin ortamında daha iyi farkedebilmek için ön güverteye çıktık. Marmara'yı, Kınalı'nın şirin kıyılarını seyredip martıların çığlıklarını dinlerken denizin üstünde bizim vapuru çevreleyen "ebruli menevişler" oluştuğunu gördük. Edebi tefsiri bir yana bırakırsak, hadise şu idi: Denizin yüzeyini iğrenç görünüşlü, cılk bir yağ tabakası kaplamaktaydı.
"BU pislik neyin nesi?" diye biraz dikkat edince yağın, bizim geminin burnundaki tahliye oluğundan bırakıldığını farkettik. Oluktan başparmak kalınlığında sintine fışkırıyor, denizi batırıyordu. Aramızdaki denizcilikten ve deniz hukukundan anlayan bir arkadaş homurdandı:
"YABANCI bir gemi şu işi yaparken yakalansa 30 milyara kadar cezası var. Bizim bir Şehir Hatları vapurumuzun denize sintine boşaltması ise cezadan mezadan vazgeçtik, düpedüz insanın kendi ekmek teknesini pisletmesine benziyor."
TAŞ ve betondan kaçıp kışa doğanın biraz daha özgür olduğu yerlerden el sallamayı umut ederken böyle bir "cinayet"e tanık olmak keyfimizi kaçırdı. "Nerdesin en bilinç, sağduyu, insaf ve sevgi?" diye hayıflandık; "Eyvah!" çektik.