Tanrı'nın dünyayı yedi günde yarattığını söyler, kutsal kitaplar... Bunun altıncı günü de insanlara ayrılmış ve o bir gün boyunca Tanrı insanoğlunu yaratmıştır. Önce hayvanları, sonra da insanları genlerden yola çıkarak yeniden yaratmak, bir diğer deyimle "klonlamak" çabalarının alıp yürümeye başladığı önümüzdeki yıllarda, 21. yüzyılın toplumları bir yasa çıkarmışlardır: insan klonlamayı yasaklayan '6. Gün Yasası'...
Kimi futurist ögelerle -otomatik kumandalı ve çok hızlı araba ve uçaklar, uzay dekorlu alışveriş merkezleri, görüntülü telefonlar, her yeri kaplamış irili ufaklı ekranlar, sanal seks kadınları, vs.- insanı yadırgatmayan bir yakın gelecek tablosu çizer film: 10-15 yıl sonrası... Bu tablo içinde, eski savaş pilotu, artık bilgisini ticari bir şirkette değerlendiren Adam Gibson, tıpkı bir Hitchcock kahramanı gibi, birden kendisini bir karabasanın içinde bulur. Yaşgünü için geldiği evinde, yerini tıpatıp kendisine benzeyen bir başkası almıştır ve ailenin yeni babası odur.
Adam gerçeği yavaş yavaş öğrenir: Yasağa karşın yetenekli insanları ve özellikle de kendi çevrelerini klonlayarak ölümsüz kılan bir nüfuzlu grup vardır. Onu ve en yakın arkadaşını öldürerek yerlerine benzerlerini geçirmek isteyen şirket, Adam'ın gerçeği keşfetmesiyle paniğe kapılır. Eğer gerçek, yani klonlama olayı ortaya çıkarsa, yasalara göre çok ağır ceza alacaklar ve bu Drucker imparatorluğunun sonu olacaktır. Av başlar...
"6. Gün" bizlere uzun zamandır görmediğimiz bir bilim-kurgusal masal sunuyor. Ama bu masalı gerçeğe yaklaştıran şeyler o kadar çok ki... Filmin fanteziye mi, yoksa bilime mi yakın durduğu seyircinin yorumuna bağlı gözüküyor. Birçok öge, günümüzdeki kimi olayları ve buluşları anımsatarak, dengeyi biraz daha gerçeklere yaklaştırıyor sanki...
Ama, gerçek ya da fantezi, film 90'lı yılların o unutulmaz bilim-kurgu serüvenlerini, "Robocop", "Total Recall" ya da "Terminator" serisini anımsatıyor. Özellikle finaldeki etkileyici bir bölümde, klasik Frankenstein romanı/filmi de akla geliyor. Gelecekteki kaçınılmaz makineleşme, teknolojiye boyun eğme ve otomatlaşma çağında, her şeyin yine de insanoğluna, onun seçimlerine ve tercihlerine bağlı olduğu vurgulanıyor. İyi filmlerin yönetmeni Roger Spottiswoode, filmin aksiyon sahnelerine belki biraz çocuksu, ama sıkı bir gerilim duygusu katarken, özellikle finale doğru, yüzeysel de olsa felsefi bir tartışma başlatmayı da savsaklamıyor. Eğer kimilerini yaşatmak, giderek ölümsüz kılmak yetkisi olacaksa, bu yetkiyi kim denetleyecek? Bu sahte yeni-zaman tanrıları insanlara gerçekten mutluluk getirmeyi ve adil bir dünya kurmayı başarabilecek mi? Yüzeysel, ama temel sorular ve sorunsallar...
Arnold Schwarzenegger alerjisinden mustaripler, bu filmde üstelik 'iki tane birden' bulup fenalık geçirebilirler!.. Ama bilim-kurguyu seven ve futurist hayal alemlerine kaç zamandır pek takılma fırsatı bulamamış herkese öğütlenebilecek bir seyirlik, görsel açıdan hiç aksamayan tempolu ve oyalayıcı bir film.