Sonun başlangıcı (II)
Bugün de, bundan altı ay önce F Tipi cezaevleri tartışmasının ilk gündeme geldiği günlerde, F Tipine karşı kampanya yürüten sivil toplum kuruluşlarına hitaben yazdığım ve onları "olacak olanları o günden düşünmeye ve vicdanen kendileriyle hesaplaşmaya" çağırdığım mektubu yayınlıyorum.
Böyle bir vicdani hesaplaşmayı yapıp yapmadıklarının değerlendirmesini sizlere bırakıyorum.
***
30 Haziran 2000
Değerli arkadaşlar,
Sanırım her şeyden önce, sivil ve demokratik kuruluşların sistem içindeki pozisyonları ve bu pozisyonun şu anda içerde yatan mahkumların pozisyonundan farkı konusunda bir netliğe ihtiyacımız var.
Bir terör suçlusu ya da kendi ifadesiyle "ezilen bir sınıfı ya da bütün halkı kurtarmak için yola çıkmış bir savaşçı" için hukuk devleti kavramı fazla bir şey ifade etmez. O, kendine biçtiği misyonla çeliştiği takdirde, hukuka ilişkin bütün kavramları reddedebilir.
Ama hukuk adına, demokrasi adına, konuştuğunu söyleyenler bunu yapamazlar. Yasaların, hatta Anayasa'nın değişmesi doğrultusunda fikir geliştirebilir, öneri getirebilir ama hukuk devleti kavramının dışına düşemezler.
Ne yazık ki bugün sizin yaptığınız budur. Çünkü F Tipi'ne karşı çıkışınızın temelinde, cezaevlerinde kimin otoritesini savunacağınız konusundaki kararsızlığınız yatıyor. Eğer cezaevlerinin suçluların değil, devletin yönettiği kurumlar olduğunu kabul ediyor olsaydınız, koğuş sisteminden F Tipi'ne geçişe "prensipte" karşı çıkmaz, meseleye tek tek mahkumlar bazında, "çağdaş infaz sisteminde hücre cezası ve temel insan hakları" kavramları çerçevesinde bakar; F Tipi'nde tecritin yasal dayanağı olan Terörle Mücadele Yasası'nın ilgili maddesinin değiştirilmesi hedefini ön plana çıkartırdınız. O zaman "F Tipi çözüm değildir" gibi bir sloganla "içerdekiler"in peşine takılmak yerine, kendi pozisyonunuzu alarak aranıza sınır çizerdiniz.
Ama, terörü bir siyaset yapma biçimi, "Siyasi tutuklular" adı verilen kişileri de yanlışlıkla oraya düşmüş "kahramanlar" gibi algılarsanız, cezaevlerinde onların "iktidarını" savunmanız; suç ve ceza kavramlarını reddedip hukuk devleti anlayışının dışına düşmeniz normaldir.
İtirazlarınızı duyar gibiyim: "Adalet sistemi bu kadar laçkalaşmışken, düşünce suçu halen yürürlükteyken, demokrasi bu kadar güdükken, hangi hukuk devletinden söz ediyorsun?"
Kusura bakmayın ama bu tıpkı, gelir dağılımı adaletsiz diye hırsızları hoş görmeye; İmar Kanunu bozuk diye gecekondulaşmaya yeşil ışık yakmaya, ya da eğitim sistemi bozuk diye rüşvetle sınıf geçmeyi suç saymamaya benzer..
Sayın hukukçular;
Dürüst ve açık olun: "F Tipi çözüm değil" sloganı kaçak güreşmenin sloganıdır.
Doğru, F Tipi cezaevleri tek başına, çok boyutlu hapisaneler sorununun çözümü olamaz... Ama çözümün bir parçası olabilir.
Ne var ki, bunu çözümün bir parçası olarak görebilmek için, terör örgütlerinin cezaevlerindeki hakimiyetini ve devletin bunun karşısındaki aczini de, örgüt liderlerinin koğuşlardaki tutuklular üzerinde kurdukları baskı ve zorbalığı da sorunun bir parçası olarak görmek gerekir.
İşte siz bütün bunları "sorun" olarak görmüyorsunuz.
Sizin asıl sorununuz, içerdeki sıradan militanların, belki de devletten fazla kendi örgüt ileri gelenlerinden baskı gördüklerini, bu alanda çok ciddi bir özgürlük ve kimlik sorunu yaşadıklarını görmezden gelmeniz. Daha doğrusu, bunu dillendirmeyi devrimciliğinize yakıştıramamanız...
Evet ben de biliyorum, şu anda cezaevlerinde esen havaya destek çıkmanın, onların "yanında" olmanın, karşılarında olmaktan çok daha fazla prim yaptığı, sizlerin "devrimci-demokrat" kimliklerinizle uyuştuğu bir gerçek.
Ama eğer onların gerçek dostlarıysanız, imajınızın zedelenmesini ve hatta "uzlaşmacı" "devlet yanlısı" gibi suçlamaları göze almalı ve onlara gerçekleri söylemelisiniz. Unutmayın ki, yarın öbürgün, desteklediğiniz bu protesto nedeniyle oradaki gençlerden bir kısmı jandarmayla karşı karşıya geldiğinde siz orada olmayacaksınız. Dört duvar arasına kıstırılmış bir halde direnmeye çalışan, siz olmayacaksınız.
Eğer bu iş kötüye giderse, canlar yanacak. Belki de birkaç yıl sonra tahliye olup hayata yeniden başlayabilecek bir sürü genç insan kırılacak.
Onlar kırılacak, siz ise "tavizsiz devrimciliğinizle" turp gibi yaşayacak ve panellerde, konferanslarda demokrasi nutukları atmaya devam edeceksiniz.
Ben sizleri, bütün bunları bugünden düşünmeye ve vicdanen kendinizle hesaplaşmaya çağırıyorum.