Bu da bize bir ders olsun. Terörün propaganda tuzağına alet olduk. Cinayet mahkumu hapisane teröristleri eylemlerini yüceltmeyi başardılar.
Oruç gibi kutsal bir ibadetin adını ölüm tehditlerinin patentine paravan yapmayı başardılar.
Herkes de buna dikkatsizce, özensizce, farkında olmadan katkı sağladı.
Başta, yazılı ve görsel medya, insan hakçılarımız, ama en çok da tabip odalarımızla, barolarımız sağladı. Ama işin asıl entelektüel altyapısını tam olarak kimleri kapsadığı sahiden anlaşılamayan aydınlarımız hazırladı.
Onları emniyet ve adliyenin en tepeden en aşağıya tüm yetkilileri izledi.
Ölüm orucu lafı bir benimsendi, bir benimsendi ki, Ramazan orucunu bile solladı.
Hem de Ramazan ayında, solladı.
İşin garibi siyasetçiler, hatta kimi sayın bakanlar bile "oruç" deyimini benimsediler. Bu terörist eylemi yüceltme saflığını mikrofonlara taşıdılar. Hem de oruç ağızla.
Allah'tan sonunda kürsüye Başbakan yetişti.
Yapılan oruçtan, çok bir terör eylemi olduğunu ilan etti.
Teröristlerin kendi terörlerine karşı korunacağını, bu işin adının açlık eylemi, açlık grevi olduğunu belirtti.
Ama artık çok geçti.
Herkesin ağzına, ölüm orucu lafı yapışmıştı bile.
Terörist için propaganda, Kaleşnikof kadar, el bombası kadar, bir bidon benzin kadar önemliydi.
Nasıl silahın her türlüsü hapishanede bile sağlanabiliyordu.
Ama gerekli olan propagandaydı.
Önüne her konulanı, atlatma haber uğruna, hız uğruna hiç düşünmeden hemen kameralarına, sayfalarına olduğu gibi çekiveren medyamız bu yalancı "ölüm orucu" dolmasını yutuverdi.
Sanki bu oruç bir uluslararası yargıç heyeti huzurunda tutuluyormuşçasına, ha şimdi, ha biraz sonra ölüyorlar havasıyla yansıtıldı.
Ölüm orucu!
Yüzde 99'u Müslüman bir pazar için bundan uygun bir "ürün", olamazdı.
Pazar kadar, zamanlama da önem önemliydi. Bu iş için Ramazan öncesi seçildi.
Kutsal aydan bir ay önce "harekat" başlatılacak, Ramazan boyunca sürdürülecek, bayrama doğru, koğuşlardan tek tek çıkarılacak tabutlarla zirveye ulaşılacaktı.
Amaç önce ağına sonra hapisteki koğuşuna düşürdüğü genç kurbanların bedenlerini silah olarak kullanmaktı.
Böylece toplumsal huzur yok edilecek, adliye ve infaz sisteminin çöktüğü herkese kanıtlanacaktı. Bunun için eylemlerin, hava raporu gibi her gün basında yer alması sağlandı.
Sözde oruca hazırlık olmak üzere ölüm ayinleri düzenlendi. Filmleri medyaya dağıtıldı
Her gün peş peşe patlayan ölüm orucu topları, "bomba haber açlığı çeken" medyamıza baklava börek gibi geldi.
Hiçbir yetkilinin hatta o aydınlarımızın bile ayak basamadığı karargaha dönüşmüş o koğuşlardan sızdırılan her yalan, düşüncesizce haber diye yansıtıldı.
Bedenlerini bir terör silahı olarak kullanmaya mahkum edilen örgüt üyeleri, neredeyse dava ve inanç adamı olarak takdim edildi. Her gün tek tek ölerek çoğalacaklarını manşetlerde ilan edenler bile çıktı.
Bu arada köşelerde en pratiğinden edebilik ve şiirsellik olanağı da doğdu:
- Ölmeye yatan genç adamlar!
(Adalet Hanım , elim kırılsaydı da romanıma bu adı koymasaydım deme noktasına inşallah gelmemiştir.)
Bu arada en büyük destek, örgütçü doktorlarımızdan geldi.
Polikliniklerinde gastritli bir hastaya bile Ramazan'da orucu yasaklayan, bu tabiplerimiz cezaevi koğuşlarındaki eylemci hükümlüler konusunda her ne hikmetse "etikçi" kesildiler.
- Demek ki intihara teşebbüs edenlerin acil servislerde, midelerini yıkayan, damarlarını diken öteki meslektaşların hepsi "etiksiz" keratalardı!
Kahraman iki erimizin şehit olduğu cezaevleri operasyonunda, çok sayıda terörist de su yolunda kırıldı. Keşke bazılarımız, orucun bu türüne karşı biraz daha az dikkatli olsaydı. F tipini görmeden bu kadar F tipi düşmanı kesilmeseydi.