|
Her çocuk piyano sever
Kazak asıllı müzisyen Anjelika Akbar, küçükken piyanonun onu seçtiğini söylüyor. Can Dündar'ın yeni belgeseli için beste yapan Akbar'ın yeni albümü yılbaşında
Aksanından 'yerli' olmadığını çıkarsanız bile son derece akıcı bir Türkçe konuşuyor. O kadar ki Türkçe şiir bile yazıyor. İki yıl susup sadece dinlediği Türkçe'yle düşündüğünü söylüyor gündelik hayatta. "İşin komiği rüyalarımı da Türkçe görüyorum. Sanıyorum buradaki aura beni etkiliyor" diyor... Havası mı suyu mu, bilemeyiz ama Kazakistanlı Anjelika Akbar'ın yaşamını Türkiye'de devam ettirmesi tamamıyla bir tesadüf. Sovyetler Birliği henüz dağılmadan bir yıl önce, senarist/ressam kocasıyla yarı belgesel bir film çekmek için yola çıkıyor. İlk durak Hindistan. Bir ara Yunanistan'a uğruyorlar ama Akbar'ın karnındaki oğlu sekiz aylık olunca Türkiye'de durmak zorunda kalıyorlar. Sonrası yeni bir hayat...
ARTIK BURALI
Film bir türlü tamamlanamıyor, ekip dağılıyor, Akbar kocasından ayrılıyor ve Yürek adını verdiği oğluyla Türkiye'de kalmayı tercih ediyor. "Geri dönmeyi düşünüyor musunuz?" sorusuna, "Asla. Hassas bir insanım, sanatımı da sakin bir ortamda yapmak isterim. Türkiye sakin bir ülke sayılmaz ama artık buralıyım, ne olursa olsun katlanacağım" cevabını veriyor.
Gelelim konser piyanisti, besteci Anjelika Akbar'ın müzik serüvenine... Müzik dışında bir şey yapabilmesi imkansız bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Anne koro, baba orkestra şefi olunca kendini müziğin içinde bulmuş. "Neden piyanoyu seçtin?" diyenlere de yanıtı hazır: "Ben seçmedim, piyano beni seçti. Karyolamın hemen yanıbaşında duruyordu!"
Akbar, 5 yaşında profesyonel müzik eğitimine başlamış. Taşkent Konservatuarı'ndan kartvizitine piyanist/besteci yazdıracak diplomayı almış. "Birkaç üniversite bitirmek, bizde normaldir" diyor gururla.
Beste yapmadan yaşayamayacağını söyleyen Akbar, "Dünyadaki her şey beni ilgilendiriyor. İnsanları daha iyi bir yöne çekmek için müzik yapıyorum ben. İnsan kaç yaşına gelirse gelsin içinde ilgiye ihtiyacı olan bir çocuğu da barındırıyor. Kim olursa olsun, en kötü dediğinizde bile o çocuk var. Müziğimle o çocukları uyandırayım, bir araya toplayayım istiyorum. İlk albümüm bunun için yapıldı" diyor.
SU KADAR SAF
'Su' adını verdiği CD'si gerçekten talihsiz bir döneme gelmiş. Çünkü albüm çıkar çıkmaz 17 Ağustos depremi olmuş! Oysa son derece yalın ve sade bir müzik diliyle, kendi deyişiyle; tekniğinden ve müziğinden taviz vermeden, daha geniş kitlelere ulaşabilecek, bu müziğe alışık olmayanın bile bir şey alabileceği bir şey olsun istemiş.
Ama bu çalışmanın olumlu yanı Can Dündar'la tanışmasına vesile olması. Akbar'ı yurtdışında yaşıyor zanneden Dündar bir tesadüf Akbar'la tanışınca Köy Enstitüleri belgeselinin müziğini bestelemesini istemiş. Akbar'ın ağzından dinleyelim: "Bu konuyu hiç bilmiyorum, nasıl yapacağız dedim. Beni ağlatacaksın dedi. Bir şey bilmesem de bir iki satır görüntü bana yetti ve 'tamam yapıyorum' dedim. Fikri de çok beğendim. Herkes diyor ki Köy Enstitüleri devam etseydi Türkiye bambaşka bir yerde olurdu. Birçok genç bilmiyor bile bunu. Tuhaf bir şey değil mi?"
Anjelika Akbar, şu sıralar Can Dündar'ın yeni bir projesi üzerinde çalışıyor ama konu hakkında tabiri caizse 'ser verip sır vermiyor'. Bir de yılbaşından sonra yeni bir CD'si çıkacak. İlk hedef yurtdışı bu kez. Boşuna dememişler, sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer diye!
Yeşim Nur
|
Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|