Sessiz, sakin, samimi... Aynı zamanda iyi de bir dinleyici... Yakın çevresi, Fransızlar'ın Mitterand için kullandığı benzetmenin aynısını, O'nun içinde kullanıyor. Muharrem Yılmaz'a "Sakin kuvvet" diyorlar. TÜGİAD'ın "Sakin kuvvet" başkanı 1957 doğumlu.
Bursa-Karacabey'de dünyaya gelmiş. İlköğrenimini Karacabey'de, ortaöğrenimini İstanbul'da Galatasaray Lisesi'nde, yüksek öğrenimini ise Bursa Uludağ Üniversitesi'nde tamamlamış. Öğrenimi sırasında Sütaş'ta çalışmaya başlamış. Ve zamanla Sütaş'ın Genel Müdürlüğü görevine dek yükselmiş. Halen Sütaş'ın Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Genel Müdürü. 27 Mayıs 2000'deki Genel Kurul'da ise yeniden TÜGİAD'ın başkanlık koltuğuna oturdu. TÜGİAD'ın "Sakin kuvvet"i ile yeni taşındıkları Odakule'deki, ofisinde söyleştik.
*Genç işadamları TÜGİAD'ı benimsedi mi?
Türkiye'nin gelişmesinde, sivil örgütlenmenin, "Çağdaş Türkiye"nin yaratılması için çok önemli olduğuna inanıyorum. Bu ülkede hem genç, hem de işadamı olmanın verdiği sorumlulukla bunu görev kabul ediyorum. Türkiye Genç İşadamları Derneği olmanın verdiği sorumlulukla, genç işadamlarının kendi sektörel veya yerel çalışmalarına destek olmayı görev biliyoruz. . Genç işadamlarının örgütlenmesinde TÜGİAD'ın, Türkiye'nin geleceğinde yer alacak işadamlarının yarınki konumlarına kendilerini hazırladıkları bir yer olarak görüyorum.
*Örgütlenme hangi aşamada?
Bu sesi Türkiye'nin ve Anadolu'nun her yerindeki işadamlarına duyurmaya çalışıyoruz. Bu çerçevede Diyarbakır'da, Güneydoğu İşadamları Dernekleri ile bir zirve toplantısı yaptık. Bu çerçevede Ankara şubemizin kuruluşunu gerçekleştirdik. Ocak içinde Bursa şubemizi kuruyoruz. İrtibat artırıyoruz.
* AB sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben Türkiye'nin AB üyesi olmasını, görmek istediğim çağdaş Türkiye fotoğrafı ile örtüştüğü için istiyorum. Türkiye AB'ye girmeden önce Gümrük Birliği'ne girerek bu konudaki samimiyetini göstermiştir. Gümrük Birliği başladığı andan itibaren Türkiye'nin AB ülkeleri lehine ithalatı artmış, toplamda 40 milyar dolar ticaret fazlası olmuştur. Bu bedele karşılık, gelecek olan 177 milyon ECU'luk yardımlardan bahsediyoruz.
* Bu haksızlık değil mi?
Evet, bunu bende ciddi anlamda haksızlık olarak görüyorum. AB'nin birçok siyasal konuyu öne çıkarak, birtakım yanlış perdelemelere yol açtığını düşünüyorum. Onun için Türkiye'de birilerinin bu işin hesap kitabını ortaya koyup, doğruları ortaya çıkıp söylemesi gerekiyor. Bu anlamda ben de gördüklerimi söylüyorum. Ekonomik anlamda Türkiye haksızlığa uğratılıyor diyorum.
*Tarım ve hayvancılık sektörü bundan nasıl etkileniyor?
AB bütçesinin yüzde 50'si tarım desteklemesine giderken, bunun yüzde 25'i de hayvancılık sektörüne gitmektedir. Liberal ekonomik düzenin hakim olduğu bir sistemde, görüldüğü gibi tarım desteklenmektedir. Bunun içinde hayvancılık daha büyük bir önemle desteklenmektedir. Bu stratejik önem arzeden bir konudur. Belki de acemice yapılan pazarlıklar bizi zora sokuyor.
*Sizce ne yapılamalı?
Ulusal Süt Konseyi kurulmalı. Konunun uzmanları ve tarafları burada biraraya gelerek politika oluşturmalıdır. Bu anlamda Türkiye'nin fiili durumu tek kelime ile politikasızlıktır. Bunun maliyeti Türkiye'ye çok ağırdır. Küçük taktiklerle büyük mesafeler kateden AB ülkeleri ile aynı anda hareket etmeye çalışıyoruz; ama aynı oranda bu ataklara cevap veremiyoruz. Çünkü, hazırlıklı değiliz.