Uzlaşma neden olmadı?
Ölümün kutsandığı yerde, yaşamı savunmak güçleşiyor.. Yaşar Kemal, Zülfü Livaneli, Can Dündar, Orhan Pamuk ve Oral Çalışlar'dan oluşan Aydınlar Grubu ölüm oruçlarını sona erdirmek için günlerce didindiler.
İçeriyle dışarısı arasında köprü olmaya çalıştılar..
Milletvekilleri de girdi devreye. Ölümler olmasın diye saatlerce dil döktüler. İkna etmek için ellerinden geleni yaptılar.
Hükümet geri adım attı. F tipine nakillerin ertelendiğini, bu cezaevlerinin talepler doğrultusunda yeniden gözden geçirileceğini açıkladı.
Ama ne yaptılarsa ölüm orucunu yöneten örgütler yumuşamadı.
Günler ilerliyor, ölüm yaklaşıyordu.
Aydınlar görüşmelerden çekildi.
Cezaevlerinin üzerini derin bir sessizlik kapladı. Çıt çıkmıyordu.
Peki neden?.. Aydınlar neden ölüm oruçlarını durduramamıştı?
"Ölümün kutsandığı yerde, yaşamı savunmak suç haline geliyor."
Cumartesi günü Zülfü Livaneli'nin kaleminden çıkan bu satırlar her şeyi açıklıyor:
Gerisi boş... O bunu istemiş, bu şunu demiş, pazarlıkta şu aşamaya gelinmiş her şey boş. Her şey anlamsız.
Cezaevlerine giren, ölüm orucunu sona erdirmek için arabuluculuk yapan Livaneli, belki de 100 sayfada anlatılamayacak o dünyayı bir tek cümlede özetledi:
"Ölümün kutsandığı yer."
Ölüm kutsanınca, içerdeki-dışardaki "yaşasın ölüm" histerisine tutulunca Livaneli'nin belirttiği gibi elden bir şey gelmiyor.
Peki "Yaşasın ölüm" diye bağıran kim? Tabii ki zorla ölüme yatırılan örgüt çaylakları değil.
"Yaşasın ölüm" diye bağıranlar, cezaevindeki güçlerini yitirmek istemeyen örgütlerin liderleri. Ölümü çağıran onlar.
Güvenlik güçlerinin operasyonu başlıyor. Bartın Cezaevi'nden bir militan telefonla Bayrampaşa Cezaevi'ni arıyor. Bartın talimat bekliyor. Çünkü örgütün lideri Bayrampaşa'da
Talimat korkunç.. Örgüt lideri, "Her birimden bir kişi kendini yaksın" diyor.
"Yaksın" değil aslında "birini yakın" diyor.. Lider, ölüm istiyor, ölümü çağırıyor.
Cezaevlerindeki eylemlerin anlatıldığı Vatan adlı derginin bir hafta önce çıkan sayısına bakın.
Buram buram ölüm kokuyor. Ölüm her sayfada kutsanıyor.
Derginin kapağı; ölüme 10 gün kaldı. Dergide ölüm orucunu anlatan şiirden bir bölüm:
"Gün geçtikçe, saatler ilerledikçe yaklaşıyoruz.
Adım adım yaklaşıyoruz özgür yarınlara.
Yaklaştığımız ölümlerin en güzeli, en onurlusu..
(...) İlerliyoruz...
İlerlediğimiz yolun sonunda ölüm.."
Ölüm öyle yüceltiliyor ki, ölümün o kadar büyük propagandası yapılıyor ki yaşamı savunmak gerçekten suç oluyor.
İşte o andan itibaren hiç kimse ne eylemin nedenini hatırlıyor, ne de amacını. Kollektif çılgınlık yüzlerce kişiyi ölüme götürüyor.
Cezaevlerinde 60'ıncı güne böyle bir ruh haliyle girildi.
Ölüm oruçlarına müdahale edildiği an cezaevlerinde yaşamın değil ölümün ne kadar değerli olduğu konuşuluyordu....
Yanlış olan bu.. Çünkü ilk çare ölüm olunca, uzlaşma olmuyor.
|