Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) üyeleri, bu yılın 18 ekiminden beri yerel ve dini gruplar, kadın örgütleri, sendikacılar, insan haklarıyla ilgili öteki kurum ve kuruluşlarla işkenceyi önlemek için yoğun bir kampanya başlattı: Bir Adım Atın...
Bu "adım"ın bir etabı da içinde bulunduğumuz hafta, başta Sosyal Demokrasi Vakfı olmak üzere kimi sivil toplum kuruluşları tarafından düzenlenen "İnsan Hakları Haftası" nedeniyle TÜYAP'ın İstanbul Tepebaşı Sergi Salonu'nda atıldı.
İki büyük sergi salonu, dünyanın son yüzyılda yaşadığı olayların bir "labirenti"ne çevrilmişti adeta...
Bir labirentte Tarih Vakfı'nın dergi ve gazete kupürleri ile fotoğraflardan oluşturduğu Türkiye'nin son yüz-yüz elli yılda yaşadıklarının hikâyesi...
Bir labirentte Turhan Selçuk, Tan Oral ve Behiç Ak'ın "insan hakları"nı konu alan karikatürleri...
Bir labirentte İFSAK'ın çalışan çocuklar fotoğrafları...
Bir labirentte amatörce de olsa, "deprem"in gazetelere yansıyan yüzü...
Bir labirentte, ki oradan çıkmak mümkün değil artık, yaşadığımız yüzyılın savaşlarından alınan kan "tüp"leri ve bir aynada yansıyan kendi yüzümüz... Bir tüp kan Bosna'dan, bir tüp kan Vietnam'dan, Arjantin'den, Şili'den, bir tüp kan Cezayir'den ve dünyanın savaşı yaşamış her bölgesinden...
Ve iki ayna: Biri yaşananlara, öteki kendimize bakmak için...
Bir ayna daha "Filistin askısı"nın gölgesine sığınmış bir "tutanak"ın yüzünde...
"İnsan Hakları Haftası" yarın sona eriyor. Bugün dışında bir gününüz daha var dünyaya, ülkemize ve kendinize bakmak için...
Bir adım da siz atın ve kaybolun bu labirentlerin birinde...
Kısaca insanca yaşamak, yani insan hakları için...
"Ölüm oruçlar"ı 1996 yılının temmuz ayında da yaşanmış ve o zaman "Yeni Yüzyıl" gazetesinde "Oğlum Ölüm" başlıklı bir şiir yazmıştım. Şöyle bitiyordu:
"Vazgeçtim ben ecelimden
sen de gel vazgeç bugün olsun
hayın ecelden, zalım ölümden
can evimde can kurudu oğul"
Hayat, ölümden kısa. Dün de anaların yüreği yanıyordu, bugün de... Anaların yüreği yanmasa ve şair de artık böyle şiirler yazmasa...
238 sayfa tutarındaki kitapta Sali'nin son dönemde yaptığı yağlıboya ve eskizleri yanında Hilmi Yavuz, Bedri Koraman, İdris Akyüz, Mehmet Ergüven ve Levent Çalıkoğlu'nun yazıları yer alıyor.
Mehmet Ergüven şöyle diyor Sali için: "Sali, önce ayıklamayı kovmuştur sözlüğünden; renk aracılığı ile her şeyi tuval sathına boca edebileceğine yürekten inanmıştır çünkü Ğ izlenim, yaşantı bütünlüğüyle aşkın bir ruh haline teslim ettiği andan itibaren tuvalde boşluğa yer kalmamıştır artık."
Levent Çalıkoğlu'na göre de "Sali Turan, modern hayatın getirdiği bireyciliğin bütün sınırları ile onu yoksun bıraktığı her şeyden kurtularak, kendisince daha doğru, daha anlamlı bir dünyaya geçmek için çabalıyor."
"Sali 2000" kitabı, Çalıkoğlu'nun da dediği gibi "yapıtlarını romantik bir hesaplaşma" olarak okuyabileceğimiz bir ressamı tanımak için iyi bir fırsat...