|
Sakın bana şoför demeyin
İstanbul'un güzide metrosunu kullananlar, şoför diyenlere çok bozuluyor. Çünkü onlar makinist. Metrodan tek şikayetleri ise yerin 30 metre dibinde çalıştıkları için fiziksel ve psikolojik tedavi görmeleri
Buluşma yeri Taksim istasyon. Bilet satılan yerin hemen yanındaki uzay filmlerindekilere benzer "ana kumanda odası"na giriyoruz. Geleceğimizi önceden bilen ve bizi isimlerimizle karşılayan, ismimizi unutmadığı için de övünen bir yetkili bize rehberlik ediyor. Uzun koridorlardan ve tüm "İşi olmayan giremez" yazılı kapılardan girerek metro şoförlerinin dinlendikleri odalara ulaşıyoruz. Odalar haremlik selamlık. Malum; bu odalarda isteyen giyinip soyunabiliyor.
Odaya girdiğimiz anda onlara şoför demeyi bırakıyoruz. Çünkü tepkileri büyük. Metro şoförleri diye başlayan her cümleden sonra bizi "Şoför değil, şoför değil, makinist" diye uyarıyorlar. Biz de onları daha fazla sinirlendirmemek için makinist kelimesine bir anda ısınıyoruz.
KADINLARA GECE MESAİ YOK
Odada yaklaşık 10 kişiler. Arada gelip gidenler oluyor. Sürekli sirkülasyon. Kapıdan girip çıkanlar arasında kadın makinistler de var. "Röportaj yapacağız" diyoruz, "Bizimle çok röportaj yaptılar" diyorlar. "Olsun bir de biz yapalım" deyince ikna oluyorlar.
Metro makinistlerinin toplam sayısı 34. Dördü kadın 30'u erkek. "Ama nasıl olur? Ben sürekli metroya biniyorum ve sürekli kadın makinistlerle karşılaşıyorum" diyorsanız hemen açıklayalım: Size öyle geliyor. Çünkü bir; kadın makinistler göze batıyor, iki; kadınlar gece mesaisine kalmadığı için gündüz sürekli onlar görev yapıyor.
Makinistler günde dokuz saat çalışıyor. Erkekler dört gün çalışıp iki gün izin kullanırken, kadınlar beş gün çalışıp iki gün izin kullanıyor. Çünkü söylediğimiz gibi kadınların gece mesaisi gibi bir derdi yok. Onların işi en geç saat 21:00'de bitiyor.
GÜNEŞ GİRMEYEN YERE...
'Şoförlerin' hepsi eğitimli çocuklar. Büyük çoğunluğu da Aksaray'daki tramvay hattından gelme. Taksim metrosunda bir tek, yeni gelen Fransız araçların eğitimini almışlar. Metroyu kullanmak çok basitmiş: "Siz telefon çalınca nasıl alo diyorsanız, biz de o koltuğa oturup aynı pratiklikle metroyu kullanıyoruz. Zaten her şey otomatik. Biz yalnızca üç dört kolu indirip kaldırıyoruz. Hal böyle olunca robotlaştık" diyorlar.
Buraya kadar her şey tamam. Ama konu ne zaman dokuz saat karanlıkta gidip gelme mevzuundan açıldı, işte o zaman sorunlar başladı. Konuştuğumuz makinistlerin çoğunun gözleri kan çanağı gibiydi. Hiç güneş görmeden yerin 30 metre altında çalışmanın en birinci etkisi göz kızarması. İkincisi ise başağrısı. Sonra sürekli cereyanda kaldıkları için, rutubetten eklemleri tutuluyor. Makinistlerin tüm bu fiziksel problemleri için başvurdukları sürekli bir doktorları var.
KIZLAR EĞLENİYORLAR
Asıl çözümlenmeyen sorun karanlıkta çalışmanın yarattığı psikolojik etkiler. Makinistler bu konuda "Sosyal faaliyetten uzak yaşıyoruz, pasifleştik, eve gidince tek düşündüğümüz şey uyumak oluyor. Güneş girmeyen yere doktor giriyor ama bir de terapist gerekiyor" diyorlar.
Kadın makinistler henüz çok genç. Yaş ortalamaları 22. Belki de bu sebeple onlar henüz psikolojik bir rahatsızlık hissetmiyorlar. Hallerinden memnunlar: "Yaptığımız iş çok keyifli... Biz kadın olduğumuz için insanlar şaşkınlıkla bakıyor. Kapıyı tıklayanlar, el sallayanlar, gelip tebrik edenler oluyor. Sonra trenden indiğimizde burada diğer makinist arkadaşlarla iyi vakit geçiriyoruz. Eğleniyoruz yani..."
SİBEL ARNA
|
Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|