"Af Yasası" kadar saçma bir tatil!
2000 yılının başından bu yana yaptığımız bir hafta on günlük milli ve dini bayram tatilleri, haftalar, aylar süren yaz tatili yetmedi, seneyi on günlük bir tatille noktalıyoruz.
Türkiye'de hayat yine on gün duracak.
TÜSİAD Başkanı Erkut Yücaoğlu ile Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Bülent Eczacıbaşı tatilin piyasa koşulları açısından rahatlatıcı olacağını söylerken, gelecek dönemde TÜSİAD başkanlığına artık kesin gözüyle bakılan Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan ile Koç Holding İnşaat ve Madencilik Grubu Başkanı Mustafa Koç şu sıralarda on günlük bir tatilin ekonomide yaşanan kaybı arttıracağını belirtmişler.
Yücaoğlu ve Eczacıbaşı herhalde tatilin rahatlatıcı olacağını söylerken ekonominin yataklık hasta durumunda olduğunu ve on günlük bir yatak istirahatinin onu rahatlatacağını kastettiler. Yoksa "Türkiye'de ekonomi o kadar kötü durumda ki, bırakın yeni yatırımları mevcut yabancı yatırımların sahipleri bile kaçmayı düşünüyorlar" diyen TÜSİAD'ın yöneticileri herhalde "Üretim on gün için dursa da olur, on gün çalışmasak da olur" demek istememişlerdir.
Tuncay Özilhan ve Mustafa Koç gibi onlar da ekonomide ağır sorunlar yaşadığımız şu günlerde sorunların tatille değil daha çok çalışmak ve üretmekle çözümleneceğini gayet iyi biliyorlar.
TÜSİAD'ın Türkiye için hazırladığı Yoksulluk Raporu'nu da herkesten iyi onlar biliyorlar.
İnsanların ailelerine bayram geçirtecek, onu bırakın ekmek alacak paraları yokken, içerde ve dışarda boğazımıza kadar sorunlara batmışken on günlük tatilin akıl almaz bir lüks olduğunu biliyorlar.
Onlar biliyor, biz biliyoruz, vatandaş biliyor..
Bu gerçeği bilmeyen ve görmeyenler yine sadece ülkeyi yönetenler..
Keşke tatili sadece kendilerine verip bizi rahat bıraksalar. Nasıl olsa Türkiye yönetimsiz de yuvarlanıp gidiyor!
Siyasetçilerin depresyonu
Dr. Ender Saraç "Siyasetçilerin üçte ikisi depresyonda. Mola verip tatile çıkmalılar" demiş. Bence onlar tatilden döner dönmez kendilerinin neden olduğu ortamı görünce yeniden depresyona girerler. İşleri arap saçına döndürüp depresyona girmekte bizim siyasilerin üstüne yoktur.
Önce kendileri depresyona girer, sonra da milletin girmesine neden olurlar. Keşke mümkün olsa da Dr. Ender Saraç şu sıralarda yetmiş milyonun ruh haline de bir baksa.. Sonuç yüzde kaç çıkar sizce?
Acaba onun için mi sürekli tatildeyiz?
Güzel bir oyun
Boşanmaya karar vermiş genç bir çift. Eşlerin herbirinin boşanır boşanmaz evlenmek istediği ve kendilerini diğer eşten fena halde kıskanan birer sevgilisi var.
Herşey yolunda, doktor koca ve eşi birbirine karşı yeteri kadar öfkeli, sevgililer kendi aralarında mutlu.. Ayrılığı sağlayacak son adım, çocuksuz ve mirasını kendilerine bırakacak olan, çok da sevdikleri zengin teyzelerine bu durumu açıklamak. İşte tam kadın bu açıklamayı yapmak üzere yola çıkacağını ve boşanmaya bir hafta kaldığını eşine haber vermeye geldiği anda, teyze de onlara süpriz bir ziyaret yaparak çıkagelir.
Teyze eve adım atar atmaz bütün plânlar suya düşer ve komik olaylar birbirini izler.
Gazanfer Özcan-Gönül Ülkü Tiyatrosu'nun her zamanki gibi abartısız, kafa yormayan, mesajlar vermeye çalışmayan, insanları güldürmeyi ve dinlendirmeyi amaçlayarak seçilmiş bir senaryoyla hazırlanmış son oyunu "Karımla Evlenebilir miyim?"
Her zamanki gibi amacına da ulaşıyor, binbir stresle yorulan, bunalan kafaları dinlendiriyor ve eğlendiriyor.
Oyunda bana hoş gelen bir nokta da Gazanfer Özcan-Gönül Ülkü çifti kadar, genç oyuncuların rollerine ağırlık verilmesi. Belki de bilinçli olarak gençler ön plana çıkarılmış.
Gönül Ülkü kadar Fulya Özcan Ündüz'ün, Gazanfer Özcan kadar Bora Sivri'nin rolleri ve oyunları iddialı.
(Bu arada.. Onları uzun süredir izlememiştim, maşallah Gönül Ülkü hiç değişmemiş, buna karşılık Gazanfer Bey epeyce kilo almış. Bunları verirse daha iyi olacağına hiç şüphe yok. Hem sanatı, hem de sağlığı açısından..)
Sonuç; "Karımla Evlenebilir miyim?" çocuklarınızla birlikte zevkle izleyebileceğiniz bir oyun. Biletlerinizi bir hafta önceden almak şartıyla.. Salon küçük, ilgi büyük olduğu için zor bilet bulunuyor, bunu da hatırlatmış olayım!
Kadınlara müjde!
Tıptaki son gelişmelerden haberdar oldukça bunları size iletiyorum biliyorsunuz.. Geçen haftaki yazılarımdan birinde kadınların korkulu rüyası göğüs kanseriyle ilgili son araştırmalardan sözetmiş, riski arttıracak nedenleri ve alınacak önlemleri anlatmıştım.
Amerika'da aralıksız süren araştırmaların başında göğüs kanseri, menapoz, kalp hastalıkları ve bu üçünün birbiriyle ilişkisi geliyor. Bilindiği gibi göğüs kanserinde östrojen hormonu önemli rol oynuyor, dolayısıyla menapozu önlemek için yapılan hormon tedavileri bu hastalığın riskini arttırıyor. Bunun yanında menapozla birlikte başlayan kemik erimesi (östeoporoz), kalp ve damar hastalıkları riski, sıcak basması ve diğer rahatsızlıkları azaltıyor. Bütün bu komplikasyonlar kadınlar ve doktorlar için büyük bir çelişki; Riski göze alarak hormon tedavisi yapmalı mı, yoksa olayı kendi akışına mı bırakmalı?
Amerika'da göğüs kanserini iyileştirdiği tesadüfen farkedilen ve bu yönde kullanılmaya başlanılan Tamoxifen isimli ilaç bu çelişkiyi ortadan kaldıran yepyeni bir menapoz tedavisinin bulunmasına neden olmuş.
Jinemed Kliniği ve Metropolitan Florence Nightingale Hastanesi doktorlarından Deniz Cankat son buluşu şöyle anlatıyor;
"Raloxifene adındaki hormonun uygulanan diğer hormon tedavilerinden farkı, göğüs kanserine neden olmadığı gibi bu hastalık üzerinde önleyici etkisinin bulunması. Raloxifene (piyasa adıyla Evista) de diğerleri gibi kemik erimesini önlüyor, kalp-damar hastalıkları riskini azaltıyor ve menapoz belirtilerini ortadan kaldırıyor. Üstelik tehlikeli bir yan etkisi olmadığı gibi kadını kanser korkusundan kurtarıyor. Tüm dünya kadınları adına müthiş bir buluş.."
Dr. Cankat, Raloxifene'nin henüz Türkiye'de onaylanarak satışa çıkmadığını, bazı eczanelerde bulunabileceğini, kullanmak isteyenlerin diğer ülkelerden getirtmesi gerektiğini söylüyor.
Ecevit neden ısrarcı?
Kimle konuşsam bir türlü anlayamadığını söylüyor; Ecevit bütün olanlara rağmen afta neden bu kadar israrcı?
Cumhurbaşkanı Demirel veto ediyor.
Halkın tüm itirazlarına, tepkilere, çıkan çatışmalara rağmen Cumhurbaşkanı Sezer'e gönderiliyor, o da hukuka ve toplum vicdanına aykırı diyerek veto ediyor.
Ve Sayın Ecevit her iki cumhurbaşkanına da istediği şekerden mahrum bırakılmış çocuklar gibi "kırılıyor".. Surat asıyor.
Affın mucidi sevgili eşi, "Al Rahşan al, işte sana bal.. İşte istediğin af.." diyerek hediye ettiği affı önce alıp seviyor sonra istenmeyen şeker gibi atıyor:
"Bu benim affım değil!"
Sanki çocuklar aralarında oynuyorlar.
Bu noktada Sezer'e olan kızgınlıkla inat, Ecevit'e "Artık bu benim affım oldu, aynen böyle geçecek" dedirtiyor.
Hükümetin tepesinde olagelen bu gariplikler, inatlaşmalar, kırılmalar, verilip de geri alınan kararlar..
Bunların belli bir nedeni olmalı..
Bu nedeni de Rahşan Ecevit dile getirmiş;
"Herkes gibi biz de yaşlanıyoruz" demiş.
Tabii ki herkes yaşlanıyor.. Şimdiki zaman.
Veya daha doğrusu "Herkes yaşlanır"..
Geniş zaman.
Ama siz "Yaşlandınız"..
Bu da geçmiş zaman.