kapat

19.12.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Ramazan Özel
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Online
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Biz bu Boğaz'a layık mıyız acaba?..

Pastırma yazı da bitti, peki bu ne?.. Yazdan kalma bir gün daha.. Amerika'yı, Avrupa'yı sellerin, karların, tipilerin nasıl götürdüğünü televizyonlarda görüyoruz.. Bizde, fakir fukaraya Allah acıyor diyeceğim ama bu yağışsızlık hayra alamet değil.. Barajlar boşalıyor.. "Elektrik kısıntısı ve su kıtlığının eli kulağında" diyor, bu işten anlayanlar.. Bunları geçmişte yaşadık.. Allah göstermesin.. Kış kışlığını bilmeli.. Bakın Amerika'da Bush bile Bushluğunu bildi sonunda..

Neyse.. Demem o değil.. Böyle güzel bir sabaha gözlerinizi açar da, güneşten kamaşıyor diye hemen kısarsanız, evde oturulmaz. Birileri sizi dürter. Bizi de dürttüler. Telefonlar çalıştı.. Sedat (Doğan), Özcan (Daily News) buluştuk.. Yasemin hep söyler durur.. "Reis'e bir gitsenize kahvaltıya Hıncal Bey" diye..

Arnavutköy'ü severim zaten.. Doluştuk arabaya.. Reis çok şirin bir yer.. Denize doğru bahçesi de var. Bahçe güneşlik, ama hava ısırıyor.. O mantar ısıtıcılardan bir iki tane koysalar, dışarısı harika.. Gerçi gene oturanlar var.. Onlar genç.. Biz içeri geçtik.. Ne güzel bir kahvaltı tabağı.. Beyaz peynir harika.. Kaşar tazeydi biraz.. Üç çeşit et, iki çeşit reçel ve bal.. Tereyağ.. Domates, salatalık.. Haşlanmış yumurta, sigara böreği, siyah, yeşil zeytinler (Bir damla da zeytin yağı damlatamazlar mıydı), çay.. Bunların hepsi 3.5 milyon lira.. Biz ilaveten bol taze sıkılmış portakal suları (Greyfurt niye yok), kahveler, sucuklu, yumurtalı omletler, tostlar, yengenler de yiyince, hesap, bahşiş dahil adam başı 7 milyona geldi.. Nasıl keyifli yaptık kahvaltıyı.. "Hadi" dedik.. "Ortaköy'e kadar yürüyelim.. Keyfimiz tamamlansın.."

Demez olaydık.. Sana ne yürüyorsun be adam.. Bin arabana gitsene işte..

Ama bu kadar güzel hava, dünyada eşi olmayan Boğaz çekti bizi..

O zaman dehşet içinde gördük ki, bu kentin sahibi yok..

O zaman anladık ki, biz bu Boğaz'a asla layık olmayan barbarlarız..

Ne devlet sahip, Boğaz'a.. Ne yerel yönetimler.. Ne de biz, Boğaz'ın sahipleri insanlar ve üfürdü mü mangalda kül bırakmayan sözüm ona sivil toplum örgütleri.. Hele bu sonuncuların nasıl işin esasında değil de reklamında olduklarını farketmeniz için bir Pazar sabahı bu yürüyüşü yapmanız yeterli..

***

Yola çıktık ki, yola çıkmak kolay değil..

Yolun sol kenarı sahil.. Sahil ellerinde beşer metrelik oltalarla amatör balıkçılara teslim edilmiş. Balık tutmak keyifli bir spor, ama dünyanın neresinde, yaya yolu üzerinde kilometrelerce kaldırım oltalı adamlara bırakılır?.. Bir bölge seçer ilan edersin, orada kimseye zarar vermeden akşama kadar avlansınlar..

Bizde düzen yok.. Baskın basanın.. Deniz kenarında yürüme hakkınız yok.. Gözünüz çıkabilir, kafa deriniz yüzülebilir.. Bunları göze alabilirseniz yürüyün.. O zaman da pislik.. Balık tutmak temiz iş değil..

"Karşı kaldırımdan yürüyelim" dedik.. Denizden vazgeçip.. Yürü bakalım yürüyebilirsen.. Kaldırımlar otopark olmuş..

"Bir ülkenin uygarlık düzeyi, kaldırımlarının yüksekliği ile ters orantılıdır" derler.. Bizde arabalar çıkmasın diye nerdeyse 30-40 santim yüksek kaldırımlar var, yüz karası.. Sakatı geçin.. Biraz yaşlı olan yardımsız çıkamaz.. Çare olmuş mu?.. Hayır..

Anlaşıldı, kaldırımda yürümeniz yasak.. Yola inmeye mecbursunuz.. Yol Boğaz yolu değil, ralli pisti.. Nasıl gözü kara sürüyorlar.. Hani 50!.. 130 gidiyor adam.. Görünürde tek trafik polisi, kontrolü yok..

Yaya geçidi mi?.. İşte bu kentte, bu ülkede yaşayan her sürücünün aslında bir trafik canavarı olduğunun işareti..

Avrupa'da yaya geçidine şöyle bir yaklaşın, bütün arabalar durur.. Barbar, uygarlık nedir görmemiş, bilmemiş insanların ülkesinden geldiğiniz alışmadığınız için, kıroluğunuzu derhal ortaya koyar, siz de durursunuz.. Sürücü anlar, çağdışı bir ülkeden geldiğinizi.. Eliyle işaret eder, buyrun diye.. Korka korka buyurursunuz.. O durdu, ya ardından gelen sollar da sizi ezer diye..

Yaya kaldırımı adı verilen yol süsünün başında dakikalarca bekledik, birisi durur da yol verir mi diye.. Mümkün değil.. Ya giden şerit dolu, ya gelen.. Bir ara bir 50 metrelik açık oldu, attık kendimizi yola, Allaha emanet olup, uzaktaki sürücü yavaşlayacağına gaza bastı, bizden evvel geçmek için.. Tam o zebra boyalarının üzerinde yanyana geldik.. Baktım, 60 yaşlarında bir İstanbul efendisi.. Yanında hanımı.. Bunlar böyleyse, gerisini hesaplayın..

Batıda yaya geçitlerinin başında tombul sarı lambalar vardır. Uzaktan orada geçit olduğunu fark etsin sürücü de yavaşlasın diye.. Bizde yok Allahtan.. Olsa ışığı gören gaza basacak.. Bizde sarı renk, gaz pedalını kökle, demek çünkü..

Yol sahilden ayrıldı, içeri doğru, balıkçılar bitti.. O taraftan yürüyoruz şimdi, yaya geçidi mi, Sırat Köprüsü mü belli olmayan yerden kendimizi karşıya attık ya..

Dünya güzeli Boğaz sahili bir leş.. Depolar, ambarlar, pislik yuvası arsalar.. Bu ülkede devlet olsa, belediye olsa, buraların böyle bırakılmasına izin verilir mi?..

Burada dünyanın en güzel sahil kafeleri, çay bahçeleri yapılır. Ama bizde öyle bir devlet de yok, belediye de..

Peki, ya Arnavutköy'de "Köprü istemem" diye ayağa kalkan, o sözüm ona sivil toplum örgütleri.. Uygarlığa karşı çık, pislik içinde yaşamaya gözünü kapa.. Bu mu sivil toplum örgütçülüğü.. Bu mu çevrecilik..

Sordum.. Yüzde 85'i Sakıp Sabancı'nınmış bu yörenin, geri kalan yüzde 15'i de mafyanın.. Mayfa tehditleri yüzünden, Sabancı buraya elini süremiyormuş.. Süremez tabii.. Özdemir Sabancı'nın başına gelenleri unutmadık.. Adamın can güvenliği var mı bu ülkede?.. Çekmiştir elini.. Buradan kazanmaya ihtiyacı da yok nasılsa..

Kuruçeşme Parkı'nı Bedrettin Dalan yapmıştı Allah razı olsun.. Denizde az ilerde, bir dünya nimeti var, Galatasaray'a kazandırılmış.. Bir çirkinlik anıtı.. İnsan uğraşsa böyle bir rezilliği dikemez deniz ortasına.. Galatasaray başarmış.. Kulübe milyarlar kazandıracak bir tesis olacakken, elinde kolası ve sandviçi ile gelip giden üç beş ucuzcu üyeye terk edilmiş, Kongre'de üç oy için..

Kuruçeşme Parkı ile eski Paşa'nın arası çöplük.. Resmen, alenen çöplük.. Çöp bidonlarını getirip getirip, Boğaz kenarına döküyorlar.. Bir fare ve sinek yuvası.. Leş gibi kokuyor burnunuza..

Koşarak atlıyoruz, Boğaz Sahil Çöplüğünü.. Bu defa koku, yolun içinden.. Belediye tekerlekli çöp kutuları yaptırmış.. Batıda sistem şöyle.. Bu kutulara ağzı bağlanmış, dışına hiçbir şey sızdırmayan çöp torbaları atılır..Çöp arabası gelir, otomatik kolları ile kutuyu kavrar, arkasına atar, kutuyu yerine bırakır. Çöpçünün eldivenli eli çöpe bile değmez.. Çöpü kimse görmez, koklamaz, dokunmaz.. Ayni kutuları yaptırmış, ayni arabaları almışız.. Ama bizde leş.. Uygarlık insanın içinde olmayınca, alet neye yarar..

Kapakları kırılmış çöp kutularının.. İçine incecik naylon torbalarla atılmış çöpler.. Sokak köpekleri parçalamış, dağıtmış.. Çöpler yayılmış.. Leş.. Sinek.. İğrenç..

Köprünün tam altında, İstanbul'un en güzel restoranı Ziya vardı.. Kötü yönetim batırdı.. Şimdi disko olmuş.. Olsun, bana ne?.. Ama o güzel binanın denize açılan pencerelerini duvar gibi örtme iznini kim vermiş.. Üzerinde de, devasa bir Smirnoff Votkası reklamı.. Vay anasını sayın seyirciler.. Vay anasını..

Ben de Boğaz sahilindeki evimin cephe duvarını boydan boya kapatıp, üzerine Johnnie Walker reklamı alabilir miyim, yılda bilmem kaç milyar kazanmak için.. Bu ülke dağ başı mı?.. Bir sahil binası böyle hapishaneye çevrilebilir mi?. İzni var mı?.. Varsa kim, acaba ne karşılığı vermiş bu izni.. Bir zamanlar duvarlarda mayolu reklamlara izin vermeyen Refahlı Belediye, bu devasa votka reklamı ile Ramazan'ı karşılamaya utanmıyor mu?.

Diskonun adı Scene.. Scene manzara demek.. Dünyanın en güzel manzarasına bakan pencereleri duvar yapıyor, adına da "Manzara" diyorsun.. Alay eder gibi..

Ortaköy'e yaklaşırken Rum İlkokulu çıkıyor karşımıza.. Bir tarihi anıt burası.. Ama "Rum Vakfı"nın ya.. Ellerini sürmeye korkuyorlar, bekliyorlarki kendi kendine çöksün.. Oysa nasıl bir kültür ve sanat merkezi olur burası, içinde galerileri, stüdyoları, kafe ve restoranları ile.. Olmaz.. Rum Vakfı para kazanır sonra.. Hadi o bürokratlara "Yuh olsun" da, mesela Park Otele karşı çıkıp, Ayazpaşa'da o utanç anıtına sebeb olan, mimar odaları, sivil toplum örgütleri nerde?.. Niye rahatsız olmazlar tarihin böyle yerlerde sürünmesinden.. Pardon.. Onlar leşlere aldırmazlar.. Kız Kulesi leş gibi durur, burunları sızlamaz.. Pırıl pırıl yapıp, halka açtın mı kıyameti koparırlar.. Onlar için budur, Sivil Toplum Örgütçülüğü.. Gidinin şovmenleri, reklamcıları sizi..

Rum Okulunun duvar dibi, gene bir açık hava leşi.. Ortaköy meydanı, sadece bu kentin değil, Anadolu'dan gelen binlerce insanın uğrak yeri.. Bu meydanın kenarında bu leş olur mu?.. Sıra sıra çöp kutuları dizilmiş yanyana.. Aynen Avrupa modeli gene.. Ama alet Avrupa, kafa nereli.. Kapakları duvarla kutu arasına sıkıştırmışlar ki, sokak köpekleri fazla zahmete katlanmadan buralardan beslensinler.. Gelip geçen bir temizlik meraklısı vatandaş kapakları kapatamasın.. O zaman bu pahalı kutular niye yaptırıldı?.. Eş dost zengin etmek için mi?..

Peki, o zaman pabuç gibi lağım fareleri, leş sinekleri ne olacak?.. Eee.. Onlar da sebeblensin..

Allahtan "Temizlik imandan gelir" diye ilkesi olan bir dinimiz var.. Bir de imandan gelmeseydi, mazaallah..

Ortaköy meydanına döndüm.. Yüzüm güldü.. Müjde Kazım Müjde.. Balyan Ustanın o ince minarelerini kapatan McDonalds'ın M'si kaldırılmış nihayet.. Gazan mübarek olsun..

Ertekin'e girdim.. Yorgunluk kahvesi için.. Ertekin mutlu.. Cıvıl cıvıl genç kızlar doldurmuş kafeyi.. Kahvaltı için.. Bir de flütçü genç bulmuş Ertekin, kahvaltı müziği yapsın diye.. Nasıl güzel şeyler çalıyordu.. My Way.. Histoire d'un Amoure.. Autumn Leaves.. Sade kahvemi ısmarladım.. Puromu yaktım..

O dünya güzeli Boğaz'ın içine nasıl ettiğimizin görüntülerini unutmaya çalıştım..

BİZİM DUVAR
Ayol kız gene mi hamilesin. Leyleğinkini havada mı gördün?!

Hakan&Utku

SEVDİĞİM LAFLAR
Risksiz fetih, zafersiz galibiyettir.

Pierre Corneille

TEBESSÜM
Fıkra Mehmet Çalışır'dan

Temel ölmüş. Öteki dünyada görevliler listeye bakmış ve Temel'e:

Ya senin adın listede yok sen bugün ölmeyecektin yanlışlıkla ölmüşsün. Seni tekrar dünyaya göndereceğiz. Ama kurallara göre insan olarak gönderilemezsin. Ancak istediğin bir hayvan olarak dünyaya gönderileceksin. Ne olmak istersin?...

Temel biraz düşündükten sonra:

"Yunus olayım", demiş.

Ve anında yunus olarak dünyaya ışınlanmış. Aradan 3 dakika geçmiş ki Temel tekrar öteki dünyaya dönmüş. Görevli sormuş:

Ne oldu ya?.. Biz seni şimdi gönderdik niye geldin?...

Temel masum bir şekilde cevaplamış:

"Yüzme bilmiyodum, boğuldum!."

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır