Yargının siyasallaşmasından, genel olarak hükümetlerin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu atamaları ya da siyasi baskı yoluyla adaletin oluşmasına siyaseten engel olma anlaşılıyor. Oysa yargının siyasallaşmasının başka bir boyutu da bulunuyor.
Bu boyut, kimi zaman tarikat bağlarıyla, kimi zaman da 28 Şubat süreci ve sonrasında görüldüğü gibi ideolojik birliktelik bağlarıyla ortaya çıkan bir siyasallaşma. Dolayısıyla adaletin oluşması önünde, tıpkı hükümetlerin olası müdahaleleri türünden bir engel.
Sezer'in Savaş yerine, yine Atatürkçü, laik, demokrat bir isim olarak bilinen Kanadoğlu'nu seçme hakkını kullanması, bu yönüyle yargının siyasallaşmasına bir müdahale olarak da görülebilir.
Cumhurbaşkanının bu önemli kararı birkaç saat gibi kısa bir sürede vermesi, bu konudaki kararını zaten oluşturmuş olduğunu gösteriyor ve Başkent kulislerinde konuşulan 'müdahale' tezine kanıt gösteriliyor.