Mithat Bereket "Pusula"yı Amerika'ya çevirdi, Türkiye'den ses geldi.
Programdan etkilenmeyen yok.
Uğur Bayar, özelleştirme fırtınasına hazırlanırken bile, vakit ayırıp arkadaşlarına mesaj yollamış.
Önce Uğur Bayar'ın düşüncelerini aktarayım...
Sonra program sonrası hangi gelişmeler oldu, onu da Mithat Bereket'in ağzından anlatacağım.
Yıllar evvel Rochester'a giden ve el emeğinin Amerika'da iyi para ettiğini anlayan birkaç Türk'ün önayak olmasıyla, yıllar içinde çoğunluğu terzi ve onların aileleri binlerce Türk, Rochester'da önemli bir "Türkish Community" oluşturmuşlar.
Program çok güzel hazırlanmıştı, Mithat'ı tebrik ederim.
Ancak benim esas dikatlerinizi çekmek istediğim konu, program esnasında oradaki Türkler'le yapılan o sohbetlerden çıkan çok önemli bir kaç mesajdır... Çok "exclusive" ve pahalı Ğzannediyorum- İtalyan takım elbiseleri üreten bir fabrikada çalışan, genç-yaşlı, erkek-kadın bir çok vatandaşımızın Mithat'ın sorularına verdikleri çok açık ve samimi cevaplar, küresel ekonomi, vatandaşlık hakları, hasret, dostluk gibi kavramlara çok çarpıcı boyutlar getiriyordu.
Program esnasında not aldım, aynen aktarıyorum;
Mithat, Amasyalı bir hanım vatandaşımıza soruyor: Amerika'yı nasıl buluyorsunuz?
Cevap: Valla, burada kimse bize "Öteye git demiyor, itip kakmıyor."
Konyalı başka bir kadın aynı soruya, "Bize burada herkes, 'Excuse me' diyor" diye cevap veriyor ve ekliyor. "Ben yarım yamalak İngilizce konuşuyorum ama çocuklarım burada üniversitede, Amerikalı gibi konuşuyorlar."
Amerikan hükümetinin açtığı "lottery"den "Green Card" (Amerika'da çalışma ve oturma izni MB.) kazanmış ve oraya yerleşmiş, Karadenizli bir gence Mithat soruyor "Türkiye'yi özlüyor musunuz?"
Cevap: "Tabii özlüyoruz abi, ama artık karnın nerede doyuyorsa vatanın orasıdır."
Müdür olmuş bir bey ekliyor; "Burada 15 günlük maaşınla 90 model bir araba alabilirsin, Türkiye'de mümkün mü?"
Bütün bu vatandaşlarımızın Amerika'ya gitmelerini yıllar evvel sağlamış, onların elinden tutmuş, her dertlerine koşmuş ve halâ koşan ve bütün Türkler'in "Amca" dediği kişi ise, fabrikanın ortaklarından (veya üst düzey yöneticilerinden) Soghomon Kirkorian adında Lübnanlı, çok güzel de Türkçe konuşan bir Ermeni..
Dünya istediği kadar tartışa dursun, bizim dünya vatandaşlarımız, küresel ekonomiyi de, insanlık/vatandaşlık haklarının anlamını da, gerçek dostlukların her şeyin ötesinde olduğunu da çoktan çözmüşler...
Darısı Türkiye'deki Türkler'in başına...
Sevgiler
* Programın yayınlanmasından sonra NTV'nin telefonları kilitlendi, binlerce kişi, "Biz de bu şirkette (Hickey Freeman) çalışmak istiyoruz" dediler. Ve... Ve bu ses duyuldu! Hickey Freeman'dan bir ekip Türkiye'ye geliyor, "Madem bizde çalışmayı bu kadar çok isteyen var, aralarından en iyilerini seçelim" diye Türkiye'ye gelip yeni elemanlar seçecekler.
n (Mithat anlatıyor) Rochester'a gittiğimde önce "Burada Türk mahallesi nerede" dedim. Avrupa'dan alışmışız ya... Türk mahallesi yok. Topluma karışmışlar, belki başarının sırrı da burada. Amerika kabulleniyor, sen de kendini kabul ettiriyorsun, başarılı olan yükseliyor. Onun için fırsatlar ülkesi. Sisteme girmişler. Amerikalı gibi yaşıyorlar ama hepsi evinde kablolu televizyondan NTV izliyor. Buradan da kopuk değiller.
* Orada bir de Nuri Sabuncu diye bir Türk inşaat şirketi sahibi var. "Nori Construction" şirketi! Otoyol yapıyor, havaalanı yapıyor, adam çok başarılı, çok zengin. Sürat teknelerine de meraklı... Onun çok güzel bir teknesinin ismi "Turkish Express"
Nuri Bey, "Oyunu Amerikan kurallarına göre oynayacaksın" diyor ve ekliyor, "Önce başarı, sonra para. Ondan sonra da kesenin ağzını Türkiye için açacaksın! Parayı ver, gelsin Hillary Clinton Türklere hitaben konuşma yapsın."
O günler yakın...