İnsan Hakları Günü...
Bugün "Dünya İnsan Hakları Günü..."
Hukukçular insan haklarını eski Yunan ve Roma'ya kadar götürüyorlar. Gerçekten de Yunan ve Roma edebiyatında, felsefesinde, insan haklarının ilahi ve tabii hukuktan kaynaklandığı anlatılır. Bu hakların devletin çıkardığı yasalardan önde geldiği savunulur.
Tarih Sümerler'de başladığı için insan haklarına ilişkin ilk düzenlemeler Sümerler'de görülüyor. Tevrat'ta insan haklarında ait âyetler var.
İnsan haklarına ilişkin ilahi ve hukuki kaynaklar çok eskiye dayanmasına rağmen bu hakların geçerlilik kazanması oldukça yeni...
Örneğin 77 yıllık Cumhuriyetimiz, halâ insan haklarının yetersizliği nedeniyle Avrupa Birliği'nin eleştiri ve baskısına konu olabiliyor.
***
Çok uzun süre devleti yönetenler, halkın, devletten bağımsız haklara sahip olduğunu kabule yanaşmadılar. Devletçilik olarak kabul edilen bu anlayışa göre devlet, her konuda ve her ilişkide vatandaşından (bireyden) üstündü. Bu anlayışın hoyrat radikalizmi, bireyciliğe nefes bile aldırmadı.
İnsan haklarının köklü değişim geçirmesi Amerikan Bağımsızlık Savaşı ve Fransız İhtilali ile başladı.
Hatta Amerikan bağımsızlık önderleri, Fransız ihtilalcilerinden daha liberal ve cesur ölçekte insan haklarını savunuyorlardı. James Madison, "Nasıl ki insanın mülkiyet hakkı varsa; hakları üzerinde mülkiyeti de vardır" diyecek kadar yürekli bir liberaldi.
Öte yandan İngiltere'de muhfazakar düşünce sisteminin doruk isimlerinden Edmund Burke, insan haklarına ve insan eşitliğine "canavarca uydurulmuş bir yalan" olarak bakıyordu.
***
Biz, Batı'nın bastırmasıyla insan haklarını kabul ettik. Birleşmiş Milletler'e üye olabilmek için bu haklara saygılı olacağımızın sözünü verdik. Ama sözümüzü tutmadık...
Bugün de böyle bir baskı ile karşı karşıyayız.
Avrupa Birliği üyelimiz ile birlikte insan hakları, gündemin önemli başlıkları arasında yer aldı. Bugün çok yönlü olarak tartışıyoruz.
Türkiye geçmişte de Batı'nın talepleriyle sosyal hukuk yaşamında düzenlemelr yapmıştı. Tanzimat ve Islahat fermanlarıyla, reform diye önümüze konulmuş dayatmaları gerçekleştirmiştik.
İşin dayatma olduğunu algılıyor ve dayatıldığı için yasal düzenlemeler yapıyorduk. Açıkçası durumu idare ediyorduk.
İnsan hakları konsunda halâ evrensel ölçülere ve düzeye gelemeyişimiz, bu kaytarıcı üslubun sonucudur.
***
Bugün Avrupa Birliği bizden insan hakları konusunda evrensel değerlere uygun düzenlemeler ve uygulamalar talep ediyor. Biz de bu talebin gereği için elimizden geleni yapacağımızı söylüyoruz.
Keşke Batı bastırdığı için değil, halkının hakkını teslim eden devlet duyarlılığı ile bu düzenlemeleri yapabilseydik.
O zaman gerçek anlamda hür ve egemen millet iradesinden söz etmeye hakkımız olurdu.
***
Türkiye'yi Avrupa Birliği üyeliğine aday diğer ülkelerden ayıran önemli bir farklılık var. Mevcut aday üyeler arasında en uzun demokrasi deneyine sahip aday ülke Türkiye'dir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda vazgeçilmez bireysel haklar ilkesi açıkça belirtilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti ırk, din, etnik köken farkı gözetmeksizin kişi hak ve özgürlerini tanımlar.
Pekiyi, bütün bu düzenlemelere rağmen toplum, insan hakları konusunda mutluluk duyulacak ve güvenilecek düzene sahip midir?
İnsan hakları içeriğini gerçek değerleriyle kavradığımızı söylemek mümkün mü?
Evet diyecek kaç kişi çıkar?
***
İnsan Hakları Günü'nde içime sindiremediğmi bir sıkıntım var. Meclis Af Yasası'nı kabul etti.
Hiçbir devlet, insanın hakları üzerinde tepinemez. Kişinin haklarının ihlalini meziyet sayamaz. Yersiz ve gereksiz affına "atıfet" diyemez...
Mağduru ağlatırken suçluyu güldüren bir kanuna atıfet diyenleri bir kere de vicdanınızda yargılayın.
Vereceğiniz hüküm eğer içinize sinerse, o zaman İnsan Hakları Gününüz size hem helâl, hem de kutlu olsun...