Onu nerede bulursa almak hakkına sahiptir" demişti. İslam kapılarını ardına dek bilgi çağına ve bilimsel bilgiye açmıştır. Din ile bilimi birbirine zıt sistemler gibi gösterenlere inanmamak gerekir
Çeşitli alanlarda bilgi edinebilmek için onun analizini yaparak kullanabilmek kabiliyeti sadece insanda vardır. Çünkü canlılar içerisinde akıl sahibi olan tek varlık insandır. İlim sahibi olmak, öğrenmek insanoğlunun en ayırıcı özelliğidir. Yüce Allah akıl sahiplerini muhatap almış, aklı olmayana sorumluluk yüklememiştir. Nitekim akıl; dini inancın rehberliğinde dünya ve ahiret saadetini sağlamak için gerekli olan en önemli vasıtadır.
İslam dini akla nasıl büyük bir değer vermişse, onun doğal sonucu olan ilim, araştırma, düşünce, sanat ve tekniğe de o derece büyük önem vermiştir. Kuran-ı Kerim'de pek çok ayet-i kerimede insanlardan akıllarını kullanmalarını istenmekte, insanoğlu düşünmeye ve tefekküre davet edilmektedir.
"İşte akıllarınız ersin diye Allah size ayetlerini böyle açıklar." (Bakara 2/242)
"... Şu misalleri biz insanlara düşünsünler diye veriyoruz." (Haşr 59/21) Diğer yandan, ayetlerde muhataba;
"Aklınızı kullanmıyor musunuz?"
"Düşünmüyor musunuz?"
"Anlamıyor musunuz," tarzında hitaplar yönetilmesi, dinimizin, aklı kullanmaya düşünmeye ne derece önem verdiğini, aklı devre dışı bırakma gibi bir hedefinin olmadığını açıkça göstermektedir. Nitekim İslam dini insandan aklını çalıştırmasını, zekasını kullanmasını, gözünü açmasını ve kainat kitabını okumasını ister.
Sevgili Peygamberimiz: "İlim müminin kaybolmuş malıdır. Onu nerede bulursa almak hakkına sahiptir." (Tirmizi, İlm, 19; İbn Mace, Zühd, 15) buyurmak suretiyle ilmin vatanı olmadığını, "dini" ve "gayr-i dini" diye tasnife tabi tutmadan faydalı olan tüm ilimleri öğrenmemiz gerektiğini bildirmektedir.
Aşağıda mealini vereceğimiz ayet-i kerimeler ve benzeri bir çok ayette Kuran-ı Kerim, insanlardan başta kendi harika yaratılışları olmak üzere yeryüzü, gökyüzü, gece ile gündüzün ardarda gelişi, kainattaki hayranlık verici nizam, bazı mahlukatın yaratılışı gibi pek çok konuda düşünmelerini, araştırmalar yapmalarını ve Allah'ın kainata yerleştirdiği kanunları (sünnetullahı) anlamaya çalışmalarını ister.
"Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde akl-i selim sahipleri için apaçık deliller vardır." (Al-i İmran 3/190)
"Deveye bakmazlar mı nasıl yaratılmış, göğe (bakmazlar mı) nasıl kaldırılmış, dağlara (bakmazlar mı) nasıl dikilmiş, yerküreye (bakmazlar mı) nasıl döşenmiş?" (Gaşiye 88/17-20)
İslam ilim öğrenmeyi teşvik eder, ve din-bilim çatışmasını reddeder
Diğer yandan Kuran-ı Kerim'de ilmin aracı durumundaki kaleme ve yazıya yemin edilmesi (Kalem, 68/1), savaş durumunda bile ilmi faaliyete ara verilmemesinin istenmesi (Tevbe, 9/122), Allah'a karşı gelmekten gerçek anlamda ancak alimlerin çekineceğinin ifade edilmesi (Fatır, 35/28), insanlara verilen bir takım misalleri hakiki manada ancak alimlerin anlayacağının belirtilmesi, ilim sahiplerinin derecelerinin yükseltileceğine vurgu yapılması (Mücadele 58/1); ilmi teşvik eden hadislerin ise orta hacimli bir kitap teşkil edecek kadar çok olması İslam'ın ilme verdiği önemin açık delilleridir.
İlim öğrenmeyi böylesine teşvik eden yüce İslam dininin ilimle çatışmasından bahsetmek elbette mümkün değildir. Hal böyle iken; bazı çevrelerce bu tür iddiaların ortaya atılmasına zemin hazırlayan sebeplerin neler olduğu sorusu tabiatıyla akla gelmektedir.
İnanıyorum ki; içinde yaşadığımız "bilgi çağı" ve "bilimsel bilgi dönemi" diye de ifade edilen yeni yüzyılda İslam dini, bütün safiyetiyle anlaşılacak ve gerçek hüviyetiyle bütün insanlığa ışık tutarak onların karanlık yollarını aydınlatacaktır.
MEHMET NURİ YILMAZ