kapat

CUMARTESİ EKİ
09.12.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Ramazan Özel
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Online
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Melodi
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Uyan ve kendine gel ahali
Eski milletvekili ve Kültür Bakanı Ercan Karakaş, bir hafta sürecek 'İnsan Hakları 2000'de görev alıyor. Siyasetçilerin insan haklarıyla hiç ilgilenmediğini söyleyen Karakaş, "Halk da hakları konusunda çok bilinçsiz, oysa hakkımızı zorla almamız gerekiyor" diyor

Bugün başlayacak ve önümüzdeki Cuma gününe kadar devam edecek olan 'İnsan Hakları 2000' haftasının önemli isimlerinden biri Ercan Karakaş. Eski milletvekili, eski Kültür Bakanı ve de ismini son zamanlarda Müjde Ar'la sık sık duyduğumuz Karakaş ile bu yoğun hafta başlamadan önce alelacele Cafe Pia'da buluştuk. Meğer bir polikacıyla yemek yemek çok iyiymiş. Bize "Kusura bakmayın bu masaya servis açamıyoruz" dendiğinde, Karakaş politikacı kimliğini ortaya çıkarıp, "Bu kadar kuralcı olmayın, elbette her şeyin bir çözümü vardır. Burada da yemek yenir" diye direndi. Nitekim onun dediği oldu ve kalkmak zorunda kalmadık, çok küçük bir düzenlemeyle işler yoluna girdi.

Karakaş'ın da içinde yer aldığı İnsan Hakları Haftası organizasyonu, bu yıl ilk kez tam 60 sivil toplum kuruluşunu bir araya getiriyor. Sempozyumlar, film gösterimleri, tiyatrolar ve sergiler aracılığıyla insan hakları konusuna değinilecek. Gelelim Karakaş'ın neden böyle bir proje içinde yer aldığına: "Kendinizi toplumdan soyutlayarak da yaşayabilirsiniz, soyutlamadan da. İnsan hakları ülkemizde çok yoğun biçimde ihlal ediliyor. Bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde Türkiye aleyhine 10 bin dava görülmekte. Buna bir son vermek gerekiyor. Biz, insan haklarıyla ilgili bilinci kültür sanat üzerinden daha geniş kesimlerle buluşturalım istedik."

KOYUN MUYUZ?
Karakaş insan haklarını geniş kesimlere anlatmak istiyor çünkü halkın bu konuda müthiş bilinçsiz olduğunu düşünüyor. Ona göre siyasetçiler gerekeni yapmazken, halk sahip olduğu hakları bile bilmiyor: "İnsan hakları dediğiniz zaman birçok kişinin aklına yalnızca kötü muamele ve işkenceye karşı olmak geliyor. Ama sosyal haklar, kültürel haklar, sağlıklı bir çevrede yaşamak da insan hakkı! Çalışmak da insan hakkı! Bu boyutlarıyla insan hakları tam olarak bilinmiyor. Çünkü eğitimde de bunun yeri yok."

Milletçe kendi kendimize sıkça söyleniriz "koyun gibiyiz, bir baş kaldıramıyoruz" diye... İşte Karakaş'ın boğazına lokmayı dizecek soru da bu: "Siz de kendinizi koyun gibi hissediyor musunuz?" Kendisine ya da bir yakınına haksızlık yapıldığında anında müdahale eden, itiraz eden biri olduğunu söylüyor. Aileden böyle yetişmiş. Ancak meslektaşlarının, yani politikacıların maalesef aynı huya sahip olmadığını söylüyor: "Gördüğüm kadarıyla siyasetçiler yeteri kadar bu konunun üzerine eğilmiyor, önem vermiyorlar. Hatta bazıları 'bize göre bir demokrasi geçerlidir' diye düşünüyorlar. Türkiye toplumu, Türkiye insanı tam bir demokrasiye sahip olmadan da olurmuş gibi düşünüyorlar. Bu tabii biraz kültürümüzle ilgili bir şey. Bizim tarihimizde de insan haklarıyla ilgili çok vukuat var."

Peki haksızlığa uğradığımızda kime başvuralım? Maalesef o da aynı dertten mustarip. Tüketici koruma derneklerinin bile yeni yeni kurulduğunu hatırlatıyor ve Anayasa'ya insan hakları konsa bile ihlal edileceğini söylüyor. O haklardan istifade etmek için, bilinçli olmak şart.

Gerçi Karakaş insanın bir süre sonra sonuçsuz girişimlerin karşısında yıldığını, bütün bu haksızlıklarla birlikte yaşamaya alıştığını kabul ediyor. Kendisinin de bu tip olaylar yaşadığını söylüyor. Örneğin siyasetle uğraştığı yıllarda basında kendi hakkında asılsız pek çok haberin çıktığını ve bunlarla bir süre sonra uğraşamaz hale geldiğini kabul ediyor.

O da pek çoğumuz gibi gerek devlet dairelerinde, gerek belediyelerde çok büyük bir bürokrasi olduğunu düşünüyor. İşte tam yeri, hemen Karakaş'a bir bilmece soruyorum: "İngilizler öteki dünyaya giderken yanlarında çaylarını götürürmüş, İskoçlar viskilerini, Fransızlar da konyaklarını. Peki Türkler nelerini götürüyorlar?" Uzun bir sessizlik oluyor. Karakaş sorunun cevabını düşünüyor. Ben en iyisi sizleri yormadan cevabı vereyim: "İki adet nüfus sureti, savcılıktan kağıt ve ikametgah." Karakaş buna çok gülüyor ve "Elbette... Elbette..." diyor.

Neyse biraz da normal hayata dönmek, bu konuların dışına çıkmak lazım öyle değil mi? Zaten kahveler de geldi... Peki Karakaş makina mühendisi olmasına rağmen neden bu kadar çok sanatla ilgileniyor ve profesyonelce uğraştığı bir sanat alanı var mı? Sanatla ilgili olduğunu söylüyor ama öyle özel olarak ilgilendiği bir dalı yokmuş. Tüm sinema olaylarını, müzik dünyasını ve diğer alanları takip ediyor. Tartışmalara, yeniliklere fazlasıyla kulak kabartıyor. "Peki" diyorum, "Müjde Ar ile ilişkiniz sizin ona seyirci olarak hayranlığınızla mı başladı?" Öyle değilmiş. Karakaş her zaman Ar'ı çok takdir edermiş ama onu yeteneğinden çok güzelliği büyülemiş. Şimdi ikisi boş vakitlerinde oturup bol bol gevezelik ediyorlar. Hem sanattan hem de memleketin problemlerinden bahsediyorlar. İnsan hakları falan derken yuvarlanıp gidiyorlar.

(Hafta etkinlikleri hakkında bilgi için Koordinasyon Merkezi: 0 212 292 52 52)

F TİPİNE İTİRAZ ÇOK HAKLI
Ercan Karakaş Türkiye'de F tipi cezaevlerinin kesinlikle insan haklarına uygun olmadığını savunuyor: "İnsan hakları evrenseldir ve herkes için geçerlidir. Tutuklu ve mahkumlar için de geçerlidir. O cezayı çektikleri mekanda onların dokunulmaz insan hakları vardır. Bunların sağlanması gerekir. Türkiye'de cezaevleri büyük bir sorun. Bakanlığın şu tutumu yanlış: 'F tipi cezaevi her şeyiyle mükemmeldir. En doğru olanıdır, konuşulmaz, tartışılmaz.' Türkiye gibi bir ülkede F tipi cezaevleriyle ilgili yapılan itirazlar çok haklı. Tek tek odalara kapatılmak insanları korkutuyor. Terörle mücadele yasası, terör suçundan mahkum olanların hepsini hücreye koymayı öngörüyor. Oysa terör suçu denildiği zaman düşünce suçluları da bu maddeden yargılanıyor. Dolayısıyla bu konuda yapılan itirazlar çok haklı nedenlere dayanmaktadır. Bu tip cezaevlerinde insanların ortak kullanım alanları çok kısıtlıdır ve idarenin lütfuna bağlıdır. Halbuki yurtdışındaki cezaevlerinde sabahın belli saatlerinde ortak alanları kullanıma çıkarlar. Yemekhane, okuma salonu, televizyon salonu, spor alanları gibi. Akşamın belli bir saatine kadar beraber oluyorlar. Bakanlığın acilen bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyorum."

Aslı E. Perker


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır