Küçük bir asalak
Konu elbetteki yeni değil. Defalarca söylendi, defalarca yazıldı.
Konu ATV de değil...
Ama şu son olay, RTÜK denilen kurulun; RTÜK Yasası denen yasanın nasıl bir "yapısal" ucube olduğunu bir kez daha göstermiyor mu?
RTÜK, ATV'den alacağı olan 800 milyar lirayı tahsil edemeyince, pat diye kapatıyor koskoca kanalı. Ne zaman ki parayı eline sayıyorlar, "açılsın" buyuruyor ve kanal açılıyor.
Sorarım size, bu para tahsil yöntemi size kimin yöntemini hatırlatıyor?
Ayrıca bu para neyin parası?
RTÜK Kanunu'nun 12. Maddesi'ne göre televizyon ve radyoların brüt reklam gelirlerinden yüzde 5'ini RTÜK'e "reklam payı" olarak ödemeleri gerekiyor.
Yanlış anlaşılmasın, bu televizyonların gelirleri de diğer şirketler gibi vergilendiriliyor. TV kanalları kurumlar vergisini ödüyor ve devlete olan bütün diğer yükümlülüklerini yerine getiriyorlar. Ama RTÜK diye bir kurul oluşturuluyor ve bu kurul, şirketlerin zaten vergilendirilmiş gelirleri üzerinden yüzde 5'lik bir avanta daha istiyor.
Ne için?
Onların yayınlarını sansürlemek için...
Olay aynen, mahkumladan para toplayıp gardiyanın parasını ödemeye benziyor. Ya da adam izleyecek hafiyenin parasını izlenenden almaya... Hiç varolmaması gereken bir kurul, varolduğu ve varlığıyla yayıncılığa zarar verdiği yetmiyormuş gibi, bir de sektörün sırtından geçiniyor. Mahalledeki işyerlerini haraca kesen kabadayı gibi, her ay ülkenin televizyon yayıncılığının tek gelir kalemi olan reklam gelirlerinin yüzde 5'ine el koyup şiştikçe şişiyor.
Peki ne üretiyor karşılığında? Televizyon yayıncılığına ne kadar katma değer yaratıyor? Ne fayda sağlıyor?
Sadece "zarar" üretiyor. Uyguladığı sansürle hür düşünce ortamını zehirliyor.
***
Kimbilir kaç trilyonluk bütçe, kaç personel, kaç idare binası, kaç makam arabası ayırmışlardır bu işe. Ve kimbilir ne kadar "mükemmel" bir mekanizma kurmuşlardır bu iş için.
Herhalde üç vardiye çalışıyorlardır. Her bir yayın için her vardiya bir "dinleyici", bir deşifre edici tutmuşlardır. Bir memur dinleyip banda alıyor, bir başka memur bant çözüyor, bir başkası hoşuna gitmeyen cümlelerin altını kırmızı kalemle çiziyor, sonra bir amir altı çizilen o yerleri okuyup imzalayıp bir başka amire gönderiyor, o amir de "görülmüştür" parafı atıp bir üstüne yolluyor, sonra o amir de kendi parafını atıp daha üstüne yolluyor ve böylece bütün o kağıt tomarları en üstlerde bir yerde biriktikçe birikiyordur...
Ve eminim ki, o dairelerde çalışan memurların hiçbiri, televizyonculuk sektörünün ürettiği katma değerin yüzde 5'inin, o tozlu tomarların altında yok olup gittiğini fark bile etmiyordur...
***
Clinton'un özel ricası ve Cotarelli'nin üstün çabalarıyla bulup buluşturulan 10 milyar dolar karşısında milletçe yaşadığımız bayram sevincine limon sıkıyor gibi olmak istemem ama, hani bizim "yapısal reform" diye bir derdimiz vardı, değil mi arkadaşlar?
Eğer bazı şeyleri değiştirmezsek, yürüttüğümüz istikrar programının dibi delik kovayla su taşımaya benzediği konusunda fikir birliği içindeydik. Ve "değiştirmemiz gereken" şeyin de en başta, devletin ekonomik hayat üzerinde bir asalak, bir kambur olarak yaşayıp gitmesine bir son vermek olduğunda anlaşmıştık.
Yapısal reform dediğiniz şeylerin hepsi de devlet bankalarını özelleştirmek gibi büyük değildir. Devlet ekonomi üzerinde yük olmaktan çıkarılacaksa, büyük-küçük bütün asalaklara yakından bakmak gerekir.
Hiç şüphesiz RTÜK de bu küçük asalaklardan bir tanesidir...