Önce hiç kaygılanmayın; Türk ekonomisinin batmasına ne ABD izin verir, ne de AB...
20. Yüzyıl boyunca da, kendi kendini çok kötü yönetmiş olduğu, "ulusal gelir dağılımındaki adaletsizlik" açısından; -Tanzania'nın bile altında- Dünya'nın en geri 5 ülkesinden biri durumuna düşmüşlüğüyle de kanıtlanmış olan Türkiye; globalleşme süreciyle bütünleştikçe, öyle bir kalkındırılacaktır ki, tüm İslam alemine örnek olarak gösterilecektir:
- İşte, denecektir, kendi egemenlerinin yalancılığı ve hapazlamacılığı yüzünden 20. Yüzyılı da rezalet bir fiyaskoyla ıskalamış olan Türkiye, globelleşme süreciyle bütünleşince, görüyorsunuz nasıl kalkınıverdi...
O nedenle Türkiye'nin ekonomisinin batmasına ne ABD izin verir, ne AB...
Sadece Ankara'nın uluorta babalanmalarını usulca dizginlemek için, temel bir faktör olarak kullanır ekonomideki çöküntüleri..
Biliyorsunuz AB ülkeleri arasında -İsveç hariç- 2. Dünya Savaşı'na katılmadık ülke yok...
Hepsi de, Hitler Almanyası'yla 5 yıl boyunca kıyasıya dövüştüler... Hele Yunanistan, bir milyonu aşkın ölü verdi... Arkasından da anarşiydi, monarşiydi, askeri cuntaydı; uğramadığı bela kalmadı Yunanistan'ın...
Türkiye ise ne savaştan geçti, ne monarşiden, ne anarşiden...
Buna karşın, yine de "Yaşam kalitesi" açısından 65 basamak altında kaldı Atina'nın...
Neden?...
Alabildiğine kötü yönetildiği için...
Şimdi Ankara egemenlerinin kötü yönetimine bir kaç somut örnek verelim.
Ozan Hasan Hüseyin'in, bundan 25 yıl önce yazmış olduğu "Oynayanlar" şiiri şöyle başlıyordu:
oynuyoruz bütün gün
bebeğiyle bütün gün
oynuyor çocuk
çocuğuyla bütün gün
oynuyor anne
düşleriyle bütün gün
oynuyor işsiz
işçinin ekmeğiyle bütün gün
oynuyor patron
parasıyla patronun oynuyor banka
Bu tür şiirler yazdığı için Hasan Hüseyin, cezaevlerinde kahredildi.
Rıfat Ilgaz da, 1942'de "Sınıf" şiirini yazdığı için kahredildi ve adı sanıyla yok edilmek istendi...
İşte Rıfat Ilgaz'ın 47 yıl önce yazdığı "Yaşıyoruz" şiiri:
Ben ölmedim...
Beni öldürmediler de;
Yaşıyorum, yaşıyorum işte,
At kıçında sinek gibi,
Töööbe, töbe!
Kapandı yüzümüze dergi kapıları,
Bir varmış bir yokmuş olduk sağlığımızda.
Şiir... O, yosmanın boyuna.
Gazete... Gelene gidene başyazı.
Ara ki bulasın sayfalarda
Şair Rıfat Ilgaz'ı.
Düştükse itibardan
Ölmedik ya, yaşıyoruz işte,
Yaşıyoruz dedik, yaşıyoruz be,
Heeey, fincancı katırları!
Bu da Nâzım Hikmet'den o ünlü "Pazar" şiiri:
Bugün pazar,
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı beyaz duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım..
Avrupa Birliği ülkelerinin hangisinde Nâzım Hikmet, salt şiir yazdığı için Türkiye'de çektiklerini çekerdi; Rıfat Ilgaz da öyle, Hasan Hüseyin de öyle...
Türkiye'nin, rezalet bir fiyaskoyla biten yüzyılı da kol gibi ıskalamış olmasına neden şaşmalı?..
Düşünün ki, Kıbrıs Rum Devleti'nde bile adam başına düşen ulusal gelir 15 bin dolar... Türkiye 3 bin dolara bile erişememiş durumda ve enternasyonal tabloda 93. sırada...
Talancılığa karşı çıktığı için ozanlarını ezip kahreden bir yönetimin, halk kitlelerinin "yaşam kalitesini" yükseltmesi ve Yunanistan'ın bile 65 basamak daha altına düşmemesi mümkün olabilir miydi ki kuzum?