Duanın kabulünü temenni etmek niyetiyle dua sonunda söylenen bu kelime "kabul buyur" anlamında bir isimdir. Amin kelimesi ayetlerde geçmemektedir. Ancak Hz. Peygamber çeşitli hadisleriyle Fatiha'dan sonra âmin demenin faziletini izah etmiştir: "Bana namazda olsun, duâdan sonra olsun, Allah tarafından âmin demek nimeti verildi. Bu, Musa müstesna benden önce kimseye verilmemiştir. Musa duâ eder Harun da âmin derdi. Siz de duânızı âmin ile bitiriniz. Bu suretle Allah onu kabul eder." (Buhari, Ezan, 111, Müslim, Salat, 62,87)
"İmam namazda 'gayrimağdubi aleyhim ve laddâllin' dediği zaman, siz de âmin deyiniz. Sizin âmin denenizle, meleklerin âmin demeleri birleştiği zaman geçmiş günahlarınız bağışlanır" (İbn Mace, İkâme, 14) Bu hadisi şerifler gereğince Fatiha suresinin okunmasından hemen sonra "âmin" demek sünnet sayılmıştır.
"Ben Fatiha'yı bitirdiğimde Cibril bana âmin dememi telkin ederek, bu kitaba basılan mühür anlamında olduğunu söyledi."
Hz. Ali bu hadisi şöyle izah etmiştir: "Amin lafzı Allah'ın mührüdür. O, bununla duâsını mühürler. Nasıl ki mühür, mühürlenen bir şeyin içindekini öğrenip onda tasarrufta bulunmayı önlüyorsa, aynı şekilde âmin de kulun duâsının boşa gitmesini önler."
Kuran ayetlerinden sonra âmin deme sünnetinin yalnız Fatiha'nın ilk sure olması önemlidir. Çünkü Kuran'ın özü olduğu kabul edilen ve "açış, giriş" anlamında bir isim taşıyan Fatiha Suresi en başa konulmak suretiyle arkasından gelen kitabın tamamı hakkında bilgi vermekte ve böylece okuyucu surenin sonunda âmin demek suretiyle Kuran'ın tamamına iman ettiğini belirtmiş olmaktadır.