Bıçak sırtında
Gelen IMF heyetinin niyeti ne? Bunlar ekonomideki yangını söndürmeye gelmiş itfaiyeciler mi yoksa...
Yoksa, kıyamet izlemek için tur satın almış sadistler mi?
Döviz karşılığı TL çıkarma modelinin ısrarcısı IMF Avrupa Bölüm Başkanı Michael Deppler'dir. Ankara'ya gelen heyetin başında şimdi o bulunuyor.
Türk Lirası'nın 2 yıllık değeri önceden ilân edildi. Ama model, ödemeler dengesinin büyük açık verip sistemin dövize sıkışacağı kötü durumlara karşı yeterli dış güvenceye sahip değildi.
Yıl sonunda bankaların döviz pozisyonlarını kapatacakları, yabancıların her yıl olduğu gibi piyasadan çıkacakları belliydi.
Buna popülist rant hevesiyle "hırsız yakalıyoruz" gösterisinin sebep olduğu panik eklenince kıyamet koptu.
Dünyada sıkıntı yokken, Türkiye'de program bu kadar büyük bir bedel ödemeyi gerektirecek sapmalar göstermemişken duvara tosladık.
Şimdi ne olacak?.
Birinci senaryo, IMF'nin azalan döviz rezervini karşılayacak 6 milyar doları Türkiye'ye vereceğini hemen açıklamasıdır.
Bunun için hükümetin, geciktirdiği taahhütlerini yerine getirmekte direnmemesi, IMF'nin de yavaş işleyen bürokrasisini hızlandırması gerekir.
Aksi halde istikrar programını tehlikeye sokacak ikinci senaryoya elimiz mahkum olur.
Çünkü banka sistemi, yüzde 1500 faiz yükünü uzun bir süre taşıyamaz. Bu da, devalüasyon olmasa bile TL'nin fiyatını piyasaların belirlemesine bırakan bir kur ayarlaması dönemine girmek demektir.
IMF heyetinin, macera meraklısı turist kimliği ile değil, itfaiyeci sorumluluğu taşıyan dost bir misyonla gelmiş olduğunu görmek istiyoruz.
Bir kriz aşıldı..
Türkiye'nin tıkanır gibi olan Avrupa Birliği yolu, dün Brüksel'den gelen haberle yeniden açıldı.
AB Genel İşler Konseyi toplantısında, Kıbrıs ve Yunanistan'la olan Ege sorunları, Helsinki kararlarının çerçevesi içinde kaldı.
Helsinki, Kıbrıs'ı bir ön koşul saymıyor.
Yani bu sorunların çözülmesi, Türkiye'nin AB ile katılma müzakerelerini başlatma şartı olarak önümüze çıkarılmayacak.
Fakat Ankara'yı tatmin eden bu formül, "çözüm olmasa da olur" anlamı taşımıyor.
Sadece bir dayatma ve sıkıştırma yok.
Şurası kesin ki Türkiye AB'ye üye olabilmek için Kıbrıs ve Ege sorunlarına Helsinki kararlarının öngördüğü süre ve zeminlerde çözüm bulmak zorunda olacak.
Yani şart değil, vade değişmiştir..
Ankara, Katılım Ortaklığı Belgesi'ne bu yapısıyla onay verdi ve hükümetin önündeki iki krizden biri çözülmüş oldu.
Bu durum, ekonomik kriz, af, ölüm oruçları gibi zor sorunlarla yüklü iç gündeme hükümetin daha fazla zaman ve emek vermesi için imkân yaratacaktır.
Avrupa muhalifi çevrelerin yabancı düşmanlığı tahrikleri azalacağı için AB sürecinin gerekleri olan adımlar da kazaya uğramaktan kurtulacaktır.
Darısı, piyasa krizinin başına..