|
EMİN ÖZTÜRK
|
Sorunun görünümü değişti
Geçen hafta piyasalarda başlayan dalgalanmaların arkasında temel ekonomik göstergelerin rolü olduğunu geçen haftaki yazılarımızda işlemiştik. Bu Pazartesi günkü yazımızda ise likidite sıkışıklığının geçen hafta haf safhaya çıkmasıyla birlikte bazı bankaların taşımakta olduğu faiz riskinin realize edilmiş olduğunu vurgulamıştık. Pazartesi ve Salı piyasalarda görülen gelişmeler, mali piyasalardaki dalgalanmaların ağırlaşarak devam ettiğini ama sorunun farklı bir noktaya kaymış olduğunu gösterdi.
Durum şimdi daha ciddi
Pazartesi Merkez Bankası, 600 milyon doların biraz üzerinde döviz satmıştı. Dün bu rakam iki katına çıkarak, 1.2 milyar dolar civarında gerçekleşti. Oysa geçen Çarşamba günkü 1.4 milyar dolarlık döviz satışından sonra Perşembe ve Cuma biraz yavaşlama olması, piyasaların durulduğuna ilişkin yanlış bir kanaat oluşmasına yol açmıştı. Bu haftanın ilk iki günündeki gelişmeler, işin ne kadar ciddi olduğunu yetkililere kanıtlamış olmalı.
Piyasalarda durum böyleyken başta Başbakan olmak üzere hükümet yetkililerinin işin analizini "komplo teorisiyle" sınırlı tutmaları, maalesef, alınmış ve alınacak ekonomik tedbirler üzerine güven oluşmasına yardımcı olmuyor. Daha önceki yazılarımızda vurgulamıştık, bu tür çalkantılara bir süreç sonunda gelinir ve kıvılcım rolünü gören birtakım olaylar olsa da ekonomik temellerin payı çok önemlidir.
Önceki yazılarımızda bu ekonomik temeller (İngilizce ifadesiyle "fundamentals") arasına yönetim becerisini koymayı unutmuştuk. Şimdi onu da dahil ediyoruz.
Geçen haftadan beri yetkililer tarafından verilen ekonomiyle ilgili demeçler, yerli ve yabancı profesyonel yatırımcılarda "Galiba sorunun niteliği tam anlaşılamamış" izleniminin oluşmasına yardım etti. Piyasalar çalkalanırken dış dünyayla olan ilişkilerin daha da limonileşmesine yol açacak politik demeçler de işin cabası. Bunlar yetmiyor gibi, Kıbrıs restini de aynı haftaya sığdırmayı başardık.
Sorun artık TL kıtlığı değil
Ekonomik temeller açısından geçen haftadan bu haftaya çok fazla şey değişmedi ama görüntüde bir değişim oldu. İşin başındaki likidite eksikliği sorunu, Merkez Bankası'nın net iç varlıklar sınırını aşmasıyla ortadan kalktı. O konuda, "Testi kırıldı ve kavga bitti" diyebiliriz. Ama döviz talebinin sürmesi nedeniyle sorun artık döviz alanına kaymış durumda.
Dolayısıyla, bundan sonra gözler döviz ve Merkez Bankası rezervleri üzerinde olacak. Bu açıdan bakıldığında, Hazine ve Merkez Bankası tarafından yapılmış olan geri alım ihalelerinin amacını sisteme likidite verilmesi olarak görmüyoruz. Kanımızca geri alım ihaleleri, elinde Hazine kağıtları olup da satamayanlar için "karşı taraf" (counterparty) sağlamayı amaçlamıştı.
MB'nin temel açmazı
Ancak sorunun döviz alanına kaymış olması, Merkez Bankası'nın temel politika açmazını oluşturuyor. Piyasaya ne kadar ve hangi faizden likidite verildiğine bağlı olarak döviz talebinin daha az ya da daha fazla olması söz konusu. Bankalar arasında kısa vadeli fonlamaya bağımlılığı sürenlerin olması nedeniyle, likiditenin aşırı sıkıştırılıp gecelik faizin yükseltilmesi, sistemik riski artıracak. Aksini yapmak ise daha fazla döviz talebi demek. Dolayısıyla "Düşük faizden piyasayı fonlayın da bu iş bitsin" türünden tavsiyelerin geçerli olduğunu sanmıyoruz.
Geçen haftadan bu haftaya ekonomik temellerde bir değişme yok ve bunlar arasında değişmeyen şeylerden birisi, bankacılık sisteminin durumu. Buradaki risklerden birisi, faiz riskiydi ve nelere yol açabileceği geçen hafta görüldü. İkinci risk ise döviz açık pozisyonları. Daha ilki hazmedilemeden bu ikincisinin gölgesi ortada dolaşmaya başladı. Döviz talebinin ağırlıkla yerli bankalardan geliyor olmasını biraz da buna bağlıyoruz. Ay sonunun ve yıl sonunun yaklaşmakta olması bu konuda Mekez Bankası'nın işini zorlaştırıyor.
|
|
Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|