Adana'da bir dünya kurmuşlar..
"Gaziantep alışveriş merkezinin açılış gecesinde, üniversite rektörü kulağıma eğilip, hayatta duyduğum en güzel şeylerden birini söyledi.. 'Şimdi üniversiteme daha kolay hoca bulacağım' dedi.. Az sonra görecekleriniz, Gaziantep'teki merkezi gölgede bırakacak" dedi, Gündüz Bayer.. Metro Emlak Genel Müdürü..
Ve birlikte Cinemaxx sinema kompleksindeki kalabalıktan ayrılıp, yan kapıdan, Tepe-Metro grubunun yaptığı alışveriş merkezine daldık..
Adana'dayız.. Cinemaxx'ın açılışı için, hani.. O gece işte..
Büyülendim.. Resmen büyülendim.. Ne Gaziantep'i.. Bütün dünyadaki pek çok alışveriş merkezi gölgede kalır bunun yanında.. "Bütün dünya" lafın gelişi değil.. Amerika'dan Avustralya'ya gezmediğim ülke kalmadı. Böylesini görmedim..
84 bin metre kare üzerine kurulmuş dev bir sistem.. Tek kat üzerine.. İçinde 20 bin metre kare boş alan var.. Yani dolaşma yeri.. Bu müthiş boşluk nasıl rahatlık veriyor insana.. Tıkış tıkış, ite kaka değil, evinizin avlusunda gibi dolaşıyorsunuz.. Harika bir mimari.. Harika malzemelerle birinci sınıf değil, de luxe inşaat..
Bir dünya süpermarketi, Alman Metro'nun yan kuruluşu Real.. Bir dev büyük mağaza Yeni Karamürsel.. Gene bir dünya markası, ev eşyaları satan dev mağaza, Pratieker.. Dünyanın her marka ayakkabısının satıldığı adeta bir fuar, Ayakkabı Dünyası.. ve sonra bu ülkenin bütün ünlü mağazalarının butikleri..
Abdullah Kiğılı, Kamil ve Levent kardeşler bir köşeyi tutmuşlar hemen.. Kiğılı, Park Bravo ve Polo Garage birbirlerine bakıyor.. Kiğılı'ya girdim. Bu ülkedeki en güzel mağazası.. Geniş, ferah ve ne güzel sergileniyor her şey.. Kiğılı gene müthiş şeyler yapmış, erkekler için.. Vaktim yoktu.. Ama İstanbul mağazasını ziyaret etmem gerek.. Park Bravo ve Polo ise, Adana gençlerini şimdiden fethetmiş bile.. Özellikle her iki dükkanı da dolduran genç kızlar, nasıl keyifle alışveriş yapıyorlardı..
Gözlerim hemen Mudo'yu aradı.. Yok.. Bre aman.. Böyle bir yerde Mudo nasıl olmaz?..
"2000 metre karelik bir boş yer var" dedi, Gündüz Bayer.. "Burayı Mudo'ya ayırın" dedim.. Ne diyeyim..
Önümüzde Taksim Meydanı gibi bir meydan.. Gördüğüm en büyük ve en mükemmel food court!.. Yani yeme içme yeri.. Çepeçevre Adana, Türkiye ve dünya mutfağından en güzel fast food dükkanları.. Meydanda, aldıklarınızı oturup yemeniz için pırıl pırıl masa ve sandalyeler..
Adanalılar nasıl candan, nasıl misafirperver insanlar. Kaç masa ayağa kalktı.. "Buyrun birşeyler yiyelim, içelim" diye.. Ah vakit olsa..
Bu müthiş merkezde bir tek hayalkırıklığı yaşadım.. D&R!.. Beni genelde her açılışlarına davet ederler.. Uğur yaptılar herhalde.. Buna niye çağırmadıklarını anladım.. Böylesine muhteşem bir merkeze yakışmayacak kadar küçük bir D&R bu.. Adeta büfe.. Oysa ben ne hayran kaldığım dükkanlarını gördüm onların.. D&R bu yanlışı hemen düzeltmeli..
2 Kasım'da açılmış bu merkezi 15 günde 800 bin kişi ziyaret etmişse potansiyeli düşünün.. Ki toplu ulaşım henüz tam çözümlenmiş değil.. 3 bin arabalık otoparka geliş kolay da, arabası olmayanlar için toplu taşımacılık zayıf.. Belediye birkaç otobüs tahsis etmiş.. Yetmez.. Metro civara gelmiş, oraya henüz gelmemiş. Ne zaman geleceği belli değil..
Belediye, Adana'yı gerçekten yücelten, gerçekten çağdaş bir dünya kenti yapan bu merkeze her türlü kolaylığı sağlamalı.. Üstelik daha size Cinemaxx'ı anlatmadım.. O da cumaya kaldı, artık..
Alışveriş merkezinde bana büyük gurur, büyük keyif ve büyük umutlar veren hızlı turu bitirip tekrar Cinemaxx'a dönerken, İhsan Doğramacı'ya bir kez daha teşekkür ettim içimden.. Bu ülkeye, iki müthiş üniversite, Hacettepe ve Bilkent'i kazandırdı. Şimdi kurduğu Tepe Grubu ile, Anadolu'ya çağdaşlığı götürüyor.. Bu alışveriş ve bu sinema merkezini gördükten sonra "Hadi gel Adana'ya geri dönelim" çağrısı yapmak geldi içimden, bu kenti terk eden zengin Adanalılara..
İstanbul'da ne varsa, burda daha iyisi var.. Üstelik yaşam çok daha rahat ve kolay.. Dönün ve kentinizi ülkenin en büyük, en çağdaş metropollerinden biri yapma çabalarına siz de katkıda bulunun..
Size bu zenginliği veren Adana'ya borcunuzun bir kısmını ödemiş olursunuz hiç değilse..
BİZİM DUVAR
Hasan Mezarcı saçlarını kuaförde boyatıp İsa peygamber olmuş. Desenize yakında kuaför camlarına şöyle yazılara rastlayacağız; "gelin başı ve mesih başı yapılır"
Hakan&Utku
SEVDİĞİM LAFLAR
Dürüstlüğün kurala ihtiyacı yoktur.
Albert Camus
Hayatta mısın, bre Yorgos Usta!..
Yorgos, Aachen'deki küçük ama çok sevimli, çok sıcak bir restorandı, 1970'te Mehmet Bari ve Vural Gürsoylu, beni ve Modern Folk Üçlüsü'nü buraya yemeğe götürdüğünde..
Listeye baktık, hemen yüzde yüzü, Anadolu ve Trakya mutfağı.. Garson çocukların hemen hepsi Aachen'de okuyan Türk öğrenciler..
Devlet yeni yeni dışarı öğrenci göndermeye başlamış, ama döviz yok. Ayda 109 dolar gibi komik bir para tahsis ediliyor. Yiyip, içip, yatacak ve okuyacaksın, olacak şey değil. Bir ek iş gerek..
Mehmet "Türk ve Yunanlı öğrencilerin buradaki dostluğuna inamazsın" dedi.. Gördük, inandık.. Yedikleri, içtikleri ayrı gitmiyor.. Aachen Teknik Üniversitesi'nde hep birlikteler.. Yani güç birliği oluşturmacasına.. Birisi, mesela Nazi artığı dazlaklar bunlardan birine saldırdı mı, tek bilek oluyorlar, hemen..
Lokantaya adını veren Yorgos Usta yıllar sonra kendini emekli etmeye karar verip, ülkesine dönerken, dükkanı işte bu Türk öğrencilere devretti. Şimdi işin başında Vural var..
Geçen gün Ortaköy'de o zamanın Aachen öğrenci liderlerinden Velid Baba'ya rastlamam mı?.. Velid, benim can dostum, dünyalar insanı Sevgili Mehmet Bari'nin (Nur içinde yatsın) ağabeyi.. "Velid Baba" adını daha o zamandan takmışlardı ona..
"Hayrola" dedim..
"Hani o Aachen'e ilk geldiğiniz 60'lı yıllar var ya.. O zamanki Türk ve Yunan öğrenciler 'Aachen Dostlar Grubu'nu kurduk.. Geçen sene Atina, Selanik, Kavala ve Aachen'i ziyaret ettik. Bu yıl da İstanbul turu düzenledik.. Seneye gene Atina'da buluşacağız" dedi..
İşte bu..
"Bu iki ulus tabanda dost, kardeş" derken bunu kastettim hep.. 1960'larda her gün okuldan sonra Cappucino Cafe'de buluşan Türk ve Yunan öğrencileri, 40 yıl sonra gene bir araya geliyorlar..
"Vay Velit Baba.. Bu ne göbek.."
"Yahu Niko ne olmuş senin o haşmetli saçlarına.."
"Neee?.. Örsan (Öymen) öldü ha.. Mehmet (Bari), bizim Hayvan Mehmet de mi?.. Nur içinde yatsınlar.."
TEBESSÜM
Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı padişahı gibi sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir sefer hazırlığında, vezirlerinden bir ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona:
"Sen sır saklamayı bilir misin?" diye sormuş.
Vezir:
"Evet hünkarım, bilirim" dediğinde, Yavuz cevabı yapıştırmış
"Ben de bilirim."
Bilfen'e teşekkür!..
Özel Bilfen İlköğretim Okulu'na yaptığım o çok keyifli ziyaret sırasında Müdire Nurşen Kayatürk'ün odasında, bir "Saksıda Orkide" görmüş hayran kalmıştım..
Milano dönüşü eve girdim.. Baktım, şöminenin önünde bir saksıda orkide.. Bu kırmızı çiçekli.. "Sanıyorum bu orkide salonunuzda oluşturduğunuz küçük bahçenizde mutlu olacaktır" diye de zarif bir not..
Bu ne inceliktir..
Bu arada..
Bir iki not aldım.. "Bu pahalı özel okulu yazıyorsunuz ama, ya buralara gidecek parası olmayanlar ne yapsın" diye.. Sefalet edebiyatı, duygu sömürüsüne karnım tok.. Ben hayat boyu hiçbir özel okulda okumadım. Herbiri 40-60 kişilik bir yığın devlet okulunu, subay babamla dolaşarak bitirdim. Başlayıp da sonuna kadar okuduğum tek mektep Ankara Kurtuluş Lisesi idi.. Pekçok dersimiz hocasızlıktan boş geçerdi.. Doğru dürüst İngilizce hocası bile göremedim..
Okullara yürüyerek gider, yürüyerek gelir, öğle paydosunda çeyrek ekmek arasına helva koydurup yerdim. Cebimdeki para buna da yetmezse, o günü simitle geçirirdim.
Lise bittiğinde ingilizceyi bir gazeteyi rahatça okuyacak kadar biliyordum. Zamanının en zor üniversite sınavlarından biriydi, Mekteb-i Mülkiye'ninki.. 14 bin kişi girdik. Pek çok Sultanili, Kolejli, St. Jozeflinin önünde 52'nci olarak okula kaydımı yaptırdım. Bir de burs kazandım, bu derecemle..
Bugünün mükemmel okullarında okuma şansı gerçekten çok güzel.. Çok büyük talih.. Bu yüzden gençlere "Okulunuzun kıymetini bilin" diyorum..
Ama şunu hiç unutmuyorum..
Başarmak, önce insanın içinde..
Kimse başarısızlığına özür aramasın.. Hele bana böyle ağıtlar yazmasın sakın..
Bütün çocukluğu, gençliği yokluklar içinde geçmiş bana..
Ben başardı isem, bu herkes başarır, demektir.