kapat

25.11.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Sabah Künye
Ata Yatirim
Sofra
Cumartesi Eki
Pazar Eki
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

YeniBinyil
Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Telsim
ALİ KIRCA(alikirca@sabah.com.tr )


Af, "gaf"a dönüşmeden...

O yazımız ne kadar etkili olmuştur, bilmiyoruz..

O nedenle, "bu af hikayesini Türkiye'nin başına biz sardık" diye hayli iddialı kaçacak bir ifadede bulunamıyoruz.

Lakin, uzun bir aradan sonra, "af" sözcüğünü bu ülkede ilk kez bizim telaffuz ettiğimizi rahatlıkla söyleyebiliriz.

Hem de taa 1996 yılında...

Af talebi Rahşan Hanım tarafından dile getirilmeden çok çok önce...

Durup dururken nereden çıkmıştı o "af" yazısı?..

Çok şeyden..

Gerekçelerini de sıralamıştık..

Ve şöyle demiştik:

"Türkiye'de uzun yıllardır konuşulmayan, gündeme alınmayan bir sözcüğü, bugün biraz da cüretkâr bir biçimde telaffuz ediyoruz:

Af...

Hem de hiç kimseyi dışlamayan bir genel af.

Doğudan Batıya bir genel af.

Yarın başkentte yeni hükümetle ilgili görüşmeler başlayacak.

Bu hükümet ya merkez sağla solu, ya merkez sağla Refah'ı ya da belki tümünü kapsayan bir uzlaşma hükümeti olacak. Başka seçenek yok.

Uzlaşmasız çözüm yok.

Uzlaşma 'af'fı da beraberinde getirecektir. Ama bildiğimiz, sözünü ettiğimiz affı değil. Uzlaşanlar birbirlerini affedecekler.

Yani malvarlığı soruşturmalarını, gensoruları... Etmeye başladılar bile.

Ne kadar geçerli hukuki gerekçeler ileri sürülürse sürülsün, işte siyasal hesaplar sonucu, Erbakan gensorusu gündemden düşmüştür bile. Seçim saatine dek kıyametler koparılan örtülü ödeneği soran eden yoktur.

Başka 'hesaplar'da sorulmayacaktır. Uzlaşılacaktır. Krizden eğer böyle çıkılacaksa çıkılsın, uzlaşılsın, affedilsin, ertelensin.

Ama uzlaşma neden yalnızca tepedekilerin arasında kalsın?

Uzlaşmayı topluma yaymadan, ateşkesi, barışı sokağa indirmeden bunun 'çıkar sözleşmesi'nden başka bir şey olmadığına kim inanır?

Af çağrımızın birinci gerekçesi budur.

Aylardır, hatta yıllardır, Türkiye 'değerler sistemi'nin çöküşünü konuşuyor.

'Ahlak bunalımı'nı tartışıyor.

Bu bunalımın, bu çöküşün 'tepe'den kaynaklandığında herkes görüş birliği içinde.

Öyleyse, o genel çürüme dalga dalga aşağı inerken, sokağın günahı sokağın mı kalsın?

Af çağrımızın ikinci gerekçesi budur.

Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni imzaladı. Önce Gümrük Birliği, sonra da Avrupa'yla bütünleşmekti hedef.

Ya kendi insanımızla bütünleşmek? Onu unutmadık mı?

Şu Batı'yla imzaladığımız İnsan Hakları Sözleşmesi'ni gecikmiş de olsa, bir de kendi toplumumuzla imzalasak.

Af çağrımızın üçüncü gerekçesi budur.

Kuşkusuz affın, en önemli ve en duyarlı boyutu Güneydoğu sorunuyla bağlantılı olanıdır. Siyasi çözüm safsatasına kulak asmıyoruz elbette.

Ama yarın dışarlardan birileri demokratik çözüm dayatmasına girerse, Türkiye'yi buna zorlarsa, ulusal egemenliğimiz asıl o zaman yaralanmaz mı?

Başkaları gündemimize zorla sokmadan, biz kendi insanımızla 'affederek' bütünleşsek, ülkenin 'bütünlüğü' yolunda en gerçekçi, kalıcı ve onurlu adımı atmış olmaz mıyız?

Kendi insanımızdan korkmadan.

Af çağrımızın dördüncü gerekçesi budur.

Af çağrımızın beşinci ve son gerekçesi Haziran'dır.

Aşkın, toprağın, çiçeklerin ve böceklerin bahardan yaza koşar adım girdiği şu aşüfte Haziran".

***

Dört yıl önceki yazımız işte böyle devam edip gidiyordu..

Şimdi dört yıl sonra "af" ciddi olarak Türkiye'nin gündeminde...

Ama, dört yıl önce bizim asıl "af" edilmelerini istediğimiz kesimlerin çoğu affın dışında..

Bizim talebimizin gerekçesi çoktu..

Bugün talep edilen affın gerekçesi ise yok gibi...

Ancak başka çare, başka çıkış yolu da yok..

Macun tüpten çıkmıştır bir kere..

Bu "af" çıkmak ve çıkarılmak zorundadır..

O macunu tüpe geri sokmaya çalışmanın nasıl sonuçlara yol açacağını tahmin etmek zor değil..

Haziran ve İlkbahar (ve İlkbaharlar) afsız geçip gitti..

Şimdi mevsim Sonbahar..

Bu af bu Sonbahar'da çıkmalıdır..

Bu Sonbahar'da da değil, bu hafta mutlaka çıkmalıdır..

Ayrım yapılmadan ve süreleri abartmadan herkese ve eşit olarak..

Vicdanları kanatacak suç ve suçluları dışlayarak elbette...

On yıl, olmuyorsa beş yıllık bir genel indirimle, pazarlık konusu yapmadan, adilane..

Bu işin uzamasının "affedilir"yanı kalmamıştır çünkü...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır